Ermeni
Mezalimi ve Dâhili Bedhahlar
Mustafa
Nevruz SINACI
Yüz
yıllık kuyruklu yalan, kirli iftira ve iğrenç furya!.. 24 Nisan 2015 günü
de (her yıl olduğu gibi, tekrar) menfur bir kör iddia, inkâr maskesi ve timsah
gözyaşları numarasıyla tam bir hayâsızlık, ahlâksızlık ve mürailikle:, “hepimiz
Ermeni’yiz” ilenmeleri biçiminde, necip Türk Milletinin sinesi,
memleketin Şüheda toprağının barış ikliminde “ihanet çığlıkları atıp (Tanınma,
Tazminat ve Toprak) tehditleri savurarak” sökün etti!...
Aynı
gün Çanakkale’de anlamlı bir zaferin 100. yılı, ezeli baş düşman büyük Britanya
İmparatorluğunun iştiraki ile anıldı. Günlerden Cuma. Bütün Cami şeriflerde üç
aylar konulu hutbeler irad ediliyor; Bilumum vahşi batılı vampir, yarasa, kene
ve sülük (emperyalist) illeti, İblis, Ebu Cehil, Şeytan şürekası, fetret
anıtlarında kin kusar; Alçakça uydurulmuş yalanlarla kirletilmiş meydanlarda
tehditler savurur, bazı haçlı Kiliseleri ve işbirlikçi Havralarda hamasi
merasimler icra edilirken.; Bizim ‘merhametten maraz doğar’ kabilinden
zincirleme ihanetlere maruz, kalleşlik, alçaklık, cinayet, şeamet ve plânlı
soykırımlardan mağdur ülkemizde, ibadet şuuru konulu vaazlar ve Çanakkale’de
tören var!..
Adama
sorarlar: Senin Diyanet İşleri Başkanlığın ne iş yapar?
“El İman, minel Vatan” umdesi ile kaim
İslâm’ın âlimleri nerde?..
Şu
hale bakın…
Ne
müthiş bir ironi!..
Bir
yanda soykırım yalanı; Nefret, fetret, baskı, tehdit ve haçlı çığlıkları;
Diğer
tarafta bedhah gafleti, Endülüs Rehaveti ya da dönme-devşirme muhabbeti!..
Hani
1937’de, malûm diyaspora menfurları İngiliz dolduruşuna gelip, ezeli ve sinsi
düşmanlarının kalleş tuzaklarına düşerek, benzer söylemelere cüret etmek
gafletine duçar olmuşlardı. Dönemin Türkiye Cumhuriyeti Cumhur Reisi Mustafa
Kemal ATATÜRK derhal ve en ağır surette derslerini verdi. Ki, bu dersin etkisi,
ta 27 Mayıs’a değin sürdü ve bu büyük kudret karşısında korkuyla sinip,
seslerini kestiler. Lâkin 27 Mayıs kalkışması ile Atatürk’ün Anayasası ilga,
Cumhuriyeti imha edildi. Hak, adalet ahlâkı, demokrasi, lâiklik ve hukuk rafa
kaldırıldı. Devleti isyan, ihanet, kan ve kalleşlikle ele geçiren “karşı devrimci” Cumhuriyet düşmanı halk
partisi şürekâsı, ilk önce, CHP içinde yuvalanan koza, kripto, dönme-devşirme,
mason ve misyoneri legalleştirip ortalığa salıverdi.
Sonra,
insan hakları, adalet-hukuk, huzur ve barış mabedi Türkiye Cumhuriyeti, Sivas
Kampı ile birlikte ‘Kürt Sorunu’;
Akabinde, sözde hak ve özgürlük istemlerine dayalı anarşi; Paralelinde ise,
gerçekte 1921 Kars Antlaşması ile halledilmiş olmasına rağmen tam bir yalan,
iğrenç furya ve iftira kampanyası biçimi hortlatılan (uyandırılan) ‘Ermeni soykırımı’ rüzgârı yaratıldı!..
Yetmedi, sinsice geliştirilip, CHP’nin makûs rahminde nevzuhur “anarşi, terör ve tedhiş” sorunumuz
oldu. Arkasından Asala. İhanet, şer ve şeamet (siyaset) ortamı
olgunlaşıp-uygunlaşınca, dönem istihbaratı kullanılarak PKK eşkıyası teşkil ve
dönme-devşirme politik ACI’lar tarafından eğitilip-donatılarak teşekkül
ettirildi!..
Düşman
tahrik ediyor; Hakaret, alçaklık ve küstahlık dinmiyor…
Türkiye
aleyhine düzen kuran ve dolap çeviren hainlere “DUR” denilemiyor!..
Bu
zaman zarfında Ermenistan okullarında Türk Bayrağına sürekli hakaret ediliyor,
Şanlı Bayrağımız dünyanın gözü önünde cadde, sokak ve okul meydanlarında
ayaklar altına alınıyor, şerefsizce, soysuzca çiğneniyor ve 20’ye yakın İslâm
ülkesinde “Ermeni soykırım” abideleri.; Utanç, yalan, iftira ve ağlama
duvarları dikiliyor; Çoğu ülkede Türklere atfedilen soykırımlar yalanları ders
olarak okutulmakta; Başta Ermenistan olmak üzere, Suriye, Rusya, Yunanistan,
Bulgaristan, İran, Irak, Lübnan, Suudi Arabistan ve Mısır’da “Ermeni soykırımı”
dâhil, Türk ve Osmanlı hakkında bin türlü hakaret, yalan-dolan, fesat-furya,
iftira ve uydurma “bilgi kirliliği” tarih diye okutuluyor...
Hem
de Türk hükümetlerinin gözü önünde ve Hükümetin gözünün içine baka, baka!.
Ta ki, 16 Şubat 1976 günü Beyrut B. Elçilik Başkâtibi
Oktar Cirit, kalleşçe, hunharca bir cinayete kurban gidinceye dek! Bu hain
cinayetle birlikte ASALA ortaya çıktı. Bu Ermeni örgütü, Türkiye’de
huzursuzluğun zirve yaptığı 1979’dan itibaren, 21 ülkenin 38 kentinde 110
saldırı gerçekleştirdi. Alçakça katliamlarda 42 Türk diplomatı ile 4 yabancı
hayatını kaybetti. 15 Türk ve 66 yabancı yaralandı. 1980’de ASALA taktik
değiştirerek, PKK’nın öncü kuvveti oldu. 1984’de PKK çıktı. Bekaa ve Zeli
kamplarında ASALA, PKK militanlarını eğitiyordu!
NETİCE OLARAK;
Kamu
Vicdanı ve Türk Milleti Soruyor:
24 Nisan’da niçin? Camiler, Okul ve meydanlarda Ermeni,
Yunan, Rus ve Sırp zulmü kınanmadı? 1976 – 1979 döneminde Ermeni ASALA örgütü
tarafından kalleşçe katledilen Türk diplomatlarının öcü ve intikamları niye
alınmadı? Sadece 1913 - 1923 yılları arasında Doğu ve Güney Doğu Anadolu’da
‘Ermeni Soykırımına maruz kalan’ kin-kan, nefret, cinayet ve katliam kurbanı
iki milyona yakın silâhsız, korumasız, mağdur, masum ve müsemma Türk-Müslüman
toplu mezarlarında niçin birer anıt/abide yapılmadı?,
Şu ana kadar resmen ve kamuoyunun gözü önünde yapılan
binlerce kazıya rağmen; Bir tane dahi Ermeni toplu mezarına rastlanılmadığı,
bütün dünyaya neden ve niçin hâlâ ilân edilmedi? Dünyanın Ermeni yalanlarına
kanmasının sebeplerinden biri de bu değil mi?..
Nihayet;
Türkiye Cumhuriyetinin Milli (!) Eğitim Bakanlığı, Atatürk ve Menderes
döneminde müfredatlarda yer alırken.; 1963’den bu yana Ermeni, Yunan, Rus ve
diğer ihanet şebekeleri tarafından Türk Milletine yapılan katliamlar,
tehcirler, soykırımlar ve mezalimler “Neden ve Niçin” (Bazı AB ülkeleri,
Ermenistan, Yunanistan, Bulgaristan, İran-Irak, Suriye, Lübnan gibi
memleketlerde eğitim-öğretim sisteminde ağırlıklı olarak yer alırken) Türkiye
Cumhuriyetinin her derece ve düzey okulları ile Üniversitelerinde ders olarak
okutulmuyor?
Oysa
sadece Ermeni mezalimi değil; Rus, Sırp, Yunan, Arap, Fransız ve sair tehcir,
toplu katliam ve soykırımlarının mutlaka ve daima okutularak; Türk Gençliğine
“Türk, İslâm ve İnsanlık düşmanları” ile bu menfurların, meş’um mezalimleri
öğretilmelidir.
Bu
korkaklık, pasiflik, çekince, sinme, göz yumma ve taviz yarışı niye?
Bu
yıl (2015) itibarıyla, EGE’de işgal ettiği Türk Adası sayısı 152’yi bulan,
tescilli Türk düşmanı azgın, arsız ve edepsiz palikaryanın dersi ne zaman
verilecek? Bu lânetli Rum artıkları had ve hudutlarını aşarak Pontus’u ihya ve
İyonya’yı inşa etmeye kalkışıyorlar. Peki, kim bildirecek bu arsız keferelere
hadlerini? Düşman kuduz köpekler gibi ürer, deli domuzlar misali dünyada
karanlık kâbuslar yaratır ve kendi ürettiği kâbuslar içinde ulurken;
Türk’e
savunmada kalmak hiç yakışır ve yaraşır mı?
Kaldı
ki, dış politikanın esası mukabele-i bil misil; Barışın şartı harbe hazır
olmaktır.
Lâkin
bu milletin, elli yıldır idarecileri hakikatten gafil, sünepe dalkavuk, korkak
veya “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” akidesini “sıfır sorun” ütopyası kabilinden
“ver kurtul” siyaseti mi sanırlar?.. Çünkü uluslar arası siyasette, alenen
düşmanlığa “misliyle mukabele etmemek” korkaklık, alçaklık ve “kendi öz
milletine karşı” haksızlık, yolsuzluk ve küstahlıktır.
Bırakın millet, düşmanından nefret etsin!..
Mezalimi
unutmasın, acıları içine atmasın, yüreğine gömmesin.
Çünkü Türk Milletinin düşmanları çok kalleş,
olabildiğince alçak, ikiyüzlü, çifte standartçı, sinsi, içten pazarlıklı,
gaddar, acımasız ve haindir.
Namerde MERT yaraşır.
Domuz
kurduna BOZKURT gerektir, mankurt değil!..