12 Haziran 2013 Çarşamba

GEZİ PARKI OLAYLARI!...

TIKLA LİNK>  53 Yıllık Demokratik Hak (!) Paranoyası & Yeni Versiyon: Gezi Parkı Eylemleri!..

53 yıllık demokratik hak (!) paranoyası
Mustafa Nevruz SINACI
Bu makale ilk defa 06 Şubat 2009 tarihinde ‘Davos’ta Son Tango’ adıyla yayınlandı. O günden bu yana gidişatta değişen bir şey yok. Dolayısıyla sonraki yazının açılım ve takdimi mahiyetinde olmak üzere ve “tekrar” dikkatle okumanız ricasıyla bilgilerinize sunuyorum:  
“Ülkemizde 27 Mayıs'tan bu güne ısrarla sürdürülen bir kirli oyun var. Zaten, o büyük kırılma 11 Kasım 1938 şeametinden sonra gelen 2. karşıdevrim ve meş'um sapma Türkiye'yi çökertmek içindi. Bu gün akredite medyanın adını utanmadan, tam bir kasıtla  “Ergenekon” koyduğu Ümraniye davasına esas cürüm ve caniyane emellerin tahakkuk mebdei ve milâdı da aynı tarihe rastlar. (bu nedenle, bahusus soruşturmanın geriye uzanmasını ve 27 Mayıs'ı içine alan tam bir hesaplaşma ve yüzleşme 'temiz eller operasyonu' olmasını istemekteyiz.) 
Demokrat Parti tarafından (Halk Partisinin şiddetli muhalefetine rağmen) kanlı Kıbrıs olaylarını önlemek ve Milli davayı koordine etmek için kurulan G. Kurmay Özel Harp Dairesi ile 1960'a kadar bu dairenin iştigal ettiği kritik konu olan TMT'yi suçlamak, büyük haksızlık, yalan ve iftiradır. Nitekim 27 Mayıs’ta önce kendi G. Kurmay Başkanının başını yediği, Türk Ordusunda tarihinin (25.000 civarında her rütbeden) en büyük tasfiyesini gerçekleştirdiği ve TSK'nın Atatürkçü unsurlardan bütünüyle ayıklandığı da asla unutulmamalı..
Dolayısıyla, 'Encümeni Daniş', 12 Mart, 12 Eylül ve sürecin bekraund'u olan 28 Şubat soygun - vurgunları da bu bağlamda büyüteç altına konulmak, araştırılmak-soruşturulmak ve muhakeme edilmek zorundadır. Aksi taktirde gladyo bypas edilecek, sadece ahtapotun 1 kolu kesilerek, menfur beyin ve hain gövdenin hükmünü sürdürmesine göz yumulacaktır!.. 
Yani, milli birlik komitesi bu örgüt'ün günümüze uzanan temeli, İnönü'de bir numarası idi. (Bak: Encümeni Daniş) Sonra bunun yerini A.Atila Sözer tarafından ad ve eylem bazında bütün ayrıntılarıyla açıklanan 'karayılan' örgütü (gladyo) aldı. Bu kitap ilk baskısının yapıldığı dönemde yolsuzluklardan sorumlu Devlet Bakanı Orhan Kilercioğlu'na verildi. Akabinde yok oldu. Şimdi piyasada var. (Karayılan Doktrini-devrimci güçler, A.Atila Sözer, Saycom-kırmızı kurdele) 
Dahası İnönü'nün Lozan'dan itibaren üstlenerek yürüttüğü gerçek misyonu da Anayurt Gazetesi yazarı H. H. Memiş'in 'Diken' isimli kitabından öğrenebilirsiniz. (Diken, Hükümet Sistemleri, Akasya Kitap, Mayıs-2007, Ankara) Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu'nun AB-D sürecine ilişkin değerlendirmeleri ve Yılmaz Dikbaş'ın bu süreçte oynanan oyunlara dair kitaplarına bir göz atarsanız sanırım 'oynanan oyun' bütün boyutlarıyla ortaya çıkacaktır.
MESELA!... 16 Şubat 1999 tarihinde terör örgütü başı Öcalan'ın, Kenya`nın Başkenti Nairobi`den tesellüm edilerek Türkiye`ye getirilmesi, 56. hükümet başı B.Ecevit'in 'kahraman' ilân edilerek, akabinde 18 Nisan 1999 erken Seçime gidilmiş olmasını nasıl yorumlarsınız?.. Derken, hükümeti kurma görevinin 9. Cumhurbaşkanı Demirel tarafından DSP Genel Başkanı 'milli kahraman' Bülent Ecevit'e verilmesi!, Böylece Bülent Ecevit, başbakanlıktan istifa ettiği 1979 yılından 20 yıl sonra 5. kez Başbakanlık görevini tekrar üstlenmiş oldu. B. Ecevit, DSP, MHP ve ANAP ile 28 Mayıs 1999 günü (Mesut Yılmaz'ın 'Milliyetçi Sol' olarak tanımladığı) üçlü (17.) koalisyon hükümetini kurdu. Bu arada, MHP 21 yıl sonra hükümet ortağı oldu. 22 yıl aradan sonra ilk kez bağımsız adaylar (!?) (millet) vekili seçildi. Bunlar hep bir tesadüften mi ibaret acaba? Yoksa oyunun bir parçası mı? Gelelim günün Davos meselesine!..
3 Şubat 2009 günü gruplarda ve genel kurulda mesele çözüldü, suçlu moderatör!..
Zaten farklı bir durum olsaydı, Gazze'de soykırım yapan İsrail pilotlarının Konya'da (Bolu da telaffuz edilmekte?) eğitimine son verilir, yılan hikâyesine dönen 2000 yılı 'M60 tank modernizasyonu' yolsuzluğunun üstüne gidilir ve milletin kanını emen 37 temel sektör Yahudi şirketinin lisansları askıya alınırdı!. Bunların hiçbirisi olmadı. Üstelik 200 nokta atışı ile İsrail ateşkesi bozarak Hamas'ı suçladı. Ortada doğru dürüst bir ateşkes de kalmadı...
Peki, şimdi sırada ne var? Cevap: 29 Mart 2009 Yerel Seçimleri!...  (şimdi 2014 yerel seçimleri) Yani, AKP'nin parlatılması ve Recep Tayip Erdoğan'a "milli kahraman" rolü”. 
            Netice: Yine bir devri sabık (kahraman) yaratma paranoyası uç vermiş olabilir!..

Yeni Versiyon: 
Gezi Parkı eylemleri !..
Mustafa Nevruz SINACI
Önce; hükümetin, bütün kurum ve kuruluşları ile kamunun sahibi ve TC Tapusunun asaleten maliki; Sevgili ve değerli halkımızı aydınlatmak amacıyla bir girizgâh, (ön açıklama) yapalım:  Nedir bu kıyametin odağı ve şeametin kaynağı gezi parkı?
Mezkür park, İstanbul’un Beyoğlu İlçesi, Taksim Meydanı'nın kuzeydoğusunda yer almakta; Burada 1806 yılında Halil Paşa Topçu Kışlası yapıldı. 31 Mart 1909 kalkışmasının mihrakı ve karargâhı oldu, lânetlendi. 1922’de Stad’a çevrildi. Milli Takımın ilk futbol maçı, Romanya ile bu statta 26 Ekim 1923’ de oynandı. Maç 2-2 berabere sonuçlandı. Şehircilik uzmanı Henri Prost’un imar planı uyarı, mimari ve tarihi açıdan önemine rağmen kışla, 1940’da Vali Lütfi Kırdar’ca istimlâk edilerek yıkıldı ve İstanbul’un Cumhuriyet döneminde yapılan ilk park oldu. Günün son derece sınırlı imkânlarına rağmen çok güzel tanzim edildi; ağaçlar, yeşillik ve çiçeklerle bezendi. Mermer parmaklıklı merdivenler, Boğaziçi'ne bakan oturma mekânları, sağlam, zarif banklar, bakımlı çim sahaları, Gezi Parkı’nı cazibe merkezi haline getirdi. 1944'te dönemin Cumhurbaşkanı İnönü'nün at üzerindeki heykelinin kaidesi inşa edildi. Ancak heykel hiçbir zaman dikilemedi. 1950'de DP iktidara geldikten sonra da, atlı heykel uzun süre bir depoda bekletildi. Sonunda kaide söküldü. Heykel buraya değil, Maçka'daki Taşlık Parkı'na dikildi.
Buna rağmen Park, uzun bir süre "İnönü Gezisi" olarak adlandırıldı.
Kışlanın yıkılmasından sonra, çevre otellerine tahsis edilen alanlar; peşkeşler ve yerel düzenlemeler ile park alanı küçüldükçe küçüldü. Buna rağmen şehir merkezinde önemli bir dinlenme yeri olmasına rağmen müteakip düzenlemelerle değişti. 38.000 m² alana sahip Park, 1991 - 92 arasında revize edildi. Dikdörtgen planlı parkın ortasına fıskiyeli büyük bir havuz inşa edildi. Park altı Cumhuriyet Caddesi tarafına, kot farkından yararlanılarak dükkân, kafe ve bir sanat galerisinin bulunduğu kapalı mekânlar inşa edilerek 1967'de bugünkü halini aldı...
İşte, parkın öz geçmişine dair bütün hikâye bundan ibaret... Şimdi günümüze gelelim:
28 Mayıs 2013 günü, Taksim Yayalaştırma Projesi kapsamında Parkın bir duvarının yıkılmaya başlanması ve bazı ağaçların taşınması üzerine; Gezi Parkı’na gelen çevre sakinleri tarafından protesto gösterileri başladı. Buna mukabil Polis eyleme müdahale etti. Ardından bu parkta başlayan eylemler, iktidara karşı ülke çapında protesto gösterilerine dönüştü.
            PEKİ MESELE NEDİR?..
            1. Mesele: Başta, 2011’den bu yana yargı ve eylem bazında süren; Ankara 100. Yıl Birlik Parkını rant alanına dönüştürme girişimi olmak üzere; AOÇ yağması, okul binaları ve bahçelerinin satışı; 2B yağması; Dünyanın en güzel, en temiz sahillerinin imar ve inşa yasağı hiçe sayılarak adeta peşkeş çekilmesi; Çoğunluğu yabancılar tarafından kurulan turistik tesis ve sanayi işletmelerinin kimyasal atık, pislik ve mikrop lâğımlarının denize akıtılmasına göz yumulması; Ekim alanlarının iskâna açılması, düz ovalara sanayi siteleri, fabrika kurulması; Konya-Ereğli’nin, yeşil bir cennetten, korkunç bir kum cehennemine dönüştürülmesi gibi çok büyük suçların müsebbibidir AKP... Ayrıca, Hes ve mümasil rant odaklı spekülâtif projelerle yaratılan çevre felâketleri saymakla bitmez. Dahası, ısmarlama enflâsyon, başıboş piyasalar, gasp bankacılığı, fahiş fiyat, kamu zararına, gereksiz ve keyfi özelleştirmeler ile arada yapılan “torba/paket” yasa düzenlemeleri ile insan hakları, eşitlik ve adalet hilâfına hukuk devletinde yaratılan büyük tahribatlardır. Üstelik, muhalefetin yokluğunda bu, tam bir felâkettir!...
            2. Mesele: Haksızlığa uğrayan kişi, kurum ve kitleler için “hak aramak”: Anayasa ve kanunların gösterdiği yolda; Hukukun içinde kalmak ve başka insanlar ile kamusal alana asla zarar vermemek kaydı şartıyla meşru bir hak; Hatayı telâfi, hakkı iade, zararı tazmin ise kamu adına hükümetin zorunlu görevidir. Şu kadar ki: Terör-tedhiş, hasar-zarar ve saldırı suçtur. Bu anlamda, suç işleyenlerin mutlaka tevkifi; Zarar-ziyan ve hasarınsa suçlularca tazmini esastır. 
            3. Mesele: Hak eylemi, grev, protesto ve gösterilerde emniyet, huzur, disiplin, düzen ve intizamı sağlamak; Beklenir taşkınlıklara karşı tedbir alarak, muhtemel provokatörleri tek tek ayıklayıp güvenliği sağlamak hükümetin görevidir. Oysa hükümet bunu başaramamıştır...