MNS etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
MNS etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Ağustos 2014 Perşembe

TARİHİN KAYDETTİĞİ "EN BÜYÜK VATANA, MİLLETE VE DEVLETE İHANET" BU CÜRÜM OLACAKTIR!.....

Gündemi sarsacak iddia!..
Türkiye’nin Musul Konsolosluğu’ndaki 49 personeli rehin alan IŞİD'in, fidye olarak Süleyman Şah Türbesi’ni istediği, hükümetin de bunu kabul ettiği ileri sürüldü.
Irak Şam İslam Devleti IŞİD'in, Musul Konsolosluğu'nda rehin aldığı 49 personeli serbest bırakma karşılığında, Türkiye'nin yurtdışındaki tek toprağı olan 928 yıllık Süleyman Şah Türbesi'ni istediği ve hükümetin de kabul ettiği öne sürüldü.
Taraf'tan Hüseyin Özay'ın haberinde yer alan iddiaya göre, Kuzey Irak ve Suriye'de gerçekleştirdiği kanlı eylemlerle tüm dünyanın tepkisini çeken IŞİD, Ankara'yı köşeye sıkıştırdı. Yaklaşık iki buçuk ay önce Türkiye'nin Musul Konsolosluğu'ndaki 49 personeli rehin alan IŞİD, bunların serbest bırakılması karşılığında 928 yıllık Süleyman Şah Türbesi'ndeki Türk askerlerinin çekilmesini istedi. IŞİD militanları ile çatışmak istemeyen Ankara ise çekilme teklifini değerlendirmeye aldı. Ancak çekilme konusunun kamuoyuna nasıl açıklanacağı konusunda formül aranıyor. Başbakan Erdoğan, Mart ayında yaptığı açıklamada, IŞİD'in Süleyman Şah Türbesi'ne saldırması halinde ''gereğinin yapılacağını'' ifade etmişti.
Taraf'ta yer alan habere göre Ankara'daki İŞİD pazarlığının perde arkası şöyle:
IŞİD'in yeni talebiyle 49 elçilik personelinin rehin alınmasıyla ilgili kriz farklı bir boyut kazandı. Daha önce, rehineler karşılığında Türkiye'den para, silah talebinde bulunan IŞİD, bu kez gözünü, Türkiye'nin kendi sınırları dışındaki tek toprağı olan, Suriye'deki Süleyman Şah Türbesi'ne dikti.
Üç hafta süre verildi
Taraf'ın hükümet kaynaklarından edindiği bilgiye göre, Suriye'de hakimiyet sahasını genişleten IŞİD, 49 rehinenin serbest bırakılması karşılığında Suriye'nin Halep kentine bağlı Karakozak Köyü sınırları içinde yer alan Süleyman Şah Türbesi'nin üç hafta içinde boşaltılmasını istedi. IŞİD, boşaltılmaması halinde türbeye saldırıda bulunabileceklerini de belirtti.
Genelkurmay'a talimat
IŞİD ile bir çatışmak istemeyen AKP Hükümeti, Süleyman Şah Türbesi'nin boşaltılmasına yeşil ışık yaktı. Hükümet bu konudaki kararını Genelkurmay Başkanlığı'na iletti. Ancak bu talimat, Genelkurmay'a IŞİD'in talebi olarak aktarılmadı. Hükümet, IŞİD'in Süleyman Şah Türbesi'ne olası saldırı ihtimaline karşılık, türbenin boşaltılması gerektiğini Karargah'a iletti. Genelkurmay da, hükümetten gelen talimat üzerine, çekilme için bir ön hazırlık yaptı. Ancak çekilme işlemi henüz başlamadı. Kamuoyuna da, olası bir çatışmanın önlenmesi için boşaltıldığı yönünde mesaj verilecek.
Osman Gazi'nin dedesi yatıyor
İŞTE BU, O EKİP
Ceberkalesi, Süleyman Şah Türbesi ve Süleyman Şah Saygı Karakolu'nun bulunduğu arazi, Türkiye'nin kendi sınırları dışında sahip olduğu tek toprak parçası. Sözkonusu bölge Halep'te yer alıyor. Türbede, Osmanlı İmparatorluğu'nun kurucusu ve ilk padişahı Osman Gazi'nin dedesi ve Ertuğrul Gazi'nin babası olan Süleyman Şah'ın ve iki askerinin mezarları bulunuyor. 20. Zırhlı Tugayı 3. Hudut Alay Komutanlığı Hudut Taburuna bağlı askerler tarafından korunan türbe, Ankara Antlaşması ve Lozan Antlaşması gereğince Caber Kalesi ve türbe müştemilatı ile beraber Türkiye toprağı olarak kabul edildi. Türkiye bugüne kadar toprağını bayrağını çekerek ve muhafız bulundurarak korudu. 13 Mart 2014'te türbenin bulunduğu bölge IŞİD'in kontrolüne geçti. 20 Mart 2014'te IŞİD, YouTube üzerinden yayımladığı bildiride üç gün içinde boşaltılmadığı taktirde türbeyi yerlebir edecekleri tehdidinde bulundu. TSK bölgeye araç ve bordo bereli asker gönderdi.
Erdoğan, ''Gereği yapılacak'' demişti
çiller'in emanetçisi
Recep Tayyip Erdoğan, 25 Mart 2014'te Süleyman Şah Türbesi'ne yönelik tehdit ile ilgili soruya şöyle cevap vermişti: ''Böyle bir yanlışlık olacak olursa gereği neyse yapılacaktır. Bu topraklar bizim toprağımızdır. Bu topraklarda yapılacak bir saldırı aynen Türkiye'ye yapılmış bir saldırıdır.'' Erdoğan'ın halefi olarak gösterilen Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ise konu hakkında şunları söylemişti: ''Herkes bilir. Suriye rejimi de, alandaki bütün gruplar da bilmelidirler ki; Türkiye topraklarına herhangi bir şekilde söz konusu olabilecek bir yanlış yaklaşım veya müdahale, cevabını, mukabelesini görür ve oradaki Mehmetçiklerimizin güvenliği, bizim için 75 milyon vatandaşımızın güvenliğidir. O bakımdan her türlü tedbir alınmıştır. Şu anda durum orada stabildir, yani bir hareketlilik görülmüyor.''
REF: ©DHA_ GAZETEPORT, www.gazeteport.com.tr, Güncelleme: 21.8.2014 10:23

20 Haziran 2014 Cuma

Mehmet Bozdemir, ‘Yeni Bir Siyasi Oluşum Şart Oldu’…

Mehmet BOZDEMİR
Mehmet Bozdemir: ‘Yeni Bir Siyasi Oluşum Şart Oldu’…
Demokraside Birlik Vakfı ve İnsani Değerler Derneği Genel Başkanı Mehmet Bozdemir, 30 Mart 2014 yerel seçimlerinden sonra, ülkemizde yeni bir siyasi partiye ihtiyaçın açıkça ortaya çıktığını açıkladı.
Mehmet Bozdemir, AK Parti’nin 17 Aralık yolsuzluk operasyonunu örtmeye ve karartmaya çalışmasıyla şaibeli hale geldiğini, toplumda ayrışmalar ve kutuplaşmalar meydana getirdiğini ve Başbakanın kin ve nefret söylemlerinin, yargıyı itibarsızlaştırmaya çalışması karşısında, muhalefetin de yetersiz kalması ve güven vermemesinin, halkın da yeni bir siyasi parti arayışına yönelttiğini söyledi.
Mehmet BOZDEMİR
Mehmet Bozdemir(UHA) uhahbaerajansi.com’a gündeme ilişkin sorularını değerlendiren Demokraside Birlik Vakfı ve İnsani Değerler Derneği Genel Başkanı Mehmet Bozdemir, “Bugünkü siyasi yapı ülkemizin sorunlarını çözemediği gibi, toplumsal uzlaşmayı ve barışı sağlayamamış ve demokrasimizi geriye götürmüştür. Sadece gerginlikler yaratan, kendisi gibi düşünmeyenleri hain ilan eden ve ötekileştiren bu mevcut siyasi yapı, iktidarı ve muhalefeti ile çağın çok gerisinde kalmıştır”dedi.
Yeni olduğu iddiasıyla iktidara gelen AK Parti’nin, demokrasi konusunda diğer partilerin de gerisinde kaldığını belirten Başkan Mehmet Bozdemir, Ak Parti hükümetinin, yargıya müdahalesi, hukuk tanımazlığı, kin, nefret, cadı avı söylemleri ve eylemleri ile zihniyet olarak ortaçağ karanlıklarına doğru yelken açtığını ifade etti.
Mehmet BOZDEMİR
HALK'A VERİLEN SÖZLER TUTULMAMIŞTIR
Demokraside Birlik Vakfı ve İnsani Değerler Derneği Genel Başkanı Bozdemir, “Bu siyasi yapı, geçen seçimlerde halka söz verdiği halde demokratik ve sivil yeni bir anayasa hazırlayamamış, ülkemizi yıllardır darbecilerin hazırladığı anayasa ve hukuk sistemi ile yönetmeye devam etmiştir. Medyaya müdahalesi, twitter ve youtube’u yasaklaması, hatta son zamanlarda çıkardığı, Milli Eğitim, dershaneler, HSYK, MİT ve diğer yasalarla kazanılmış birçok haklarımızı, özgürlüklerimizi ve demokrasimizi geriye doğru götürmüştür” şeklinde konuştu.
Türkiye’nin ilk defa medyası özgür olmayan ülkeler ligine düşürüldüğünü anlatan Mehmet Bozdemir, siyaset ve iktidar için birçok gönüllerin acımasızca yıkıldığını, toplumdaki kardeşlik ve dostluk duyguların zedelendiğini, hatta ailelerin içine dahi ayrılık tohumlarının ekildiğini, kamplaşmaların ve kutuplaşmaların da had safhaya ulaştığını bildirdi.
Mehmet Bozdemir, “Başta Suriye olmak üzere, Mısır, Irak, İran politikalarındaki yanlışlıklar ülkemizin dışarıdaki itibarını önemli ölçüde zedelemiştir. Her gün bir AB yetkilisi Türkiye’nin demokrasiden, özgürlüklerden ve AB normlarından uzaklaştığını ifade etmektedir. Yanlış dış politikalar Türkiye’yi dünyada yalnızlaştırmıştır” ifadesini kullandı.
Mehmet BOZDEMİR
BU SİYASİ YAPI TÜRKİYE'Yİ TAŞIYAMAMIŞTIR
Bu siyasi yapının Türkiye’yi taşıyamadığı gibi, Türkiye’nin de bu siyasi yapıyı artık taşıyamaz hale geldiğini söyleyen Demokraside Birlik Vakfı ve İnsani Değerler Derneği Genel Başkanı Mehmet Bozdemir,. “Halkımızı demokrasi ve kutsallarımızla aldatan ve tamamen iflas eden bu siyasi yapıdan ülkemiz bir an önce kurtulmalıdır. Bu siyaset anlayışının ve zihniyetinin ülkemizde daha fazla tahribat meydana getirmeden iktidardan ve siyasi hayatımızdan uzaklaştırılması şart olmuştur. Bu da ancak ve ancak yepyeni bir siyasi oluşumla mümkün olacaktır. Bunu sadece yeni bir siyasi parti kurmak şeklinde düşünmek ve tasarlamak yanlış olur”diye kaydetti..
Mehmet BOZDEMİR
Mehmet Bozdemir, bu yeni siyasi oluşumun, bir siyaset seferberliği anlayışıyla bizzat halk tarafından yapılması gerektiğini ve “Siyaset; çıkar, rant, menfaat, makam ve şöhret için yapılan bir meslek olmaktan kurtarılmalıdır. Daha doğrusu siyaset bir meslek olmaktan kurtarılmalıdır. Çünkü siyaset meslek değildir. Siyaset, her meslekten başarılı olmuş ve iyi yetişmiş insanların, ülkenin ve insanlığın sorunlarına çözüm üretme sanatıdır” ifadesini kullandı.
ÇIKAR'A DAYALI SİYASET, İNSANI CANAVARLAŞTIRIR
Siyasetin çıkar için yapılmasının insanı canavarlaştırdığını, siyasetin sadece ülkemiz ve insanlığa hizmet için yapılması gerektiğine dikkat çeken Mehmet Bozdemir, ancak böyle bir zihniyet devrimi ile meydana gelecek yeni bir siyasi oluşumun, siyaseti yeniden yapılandırarak ülkenin demokratikleşmesi ve normalleşmesini sağlayabileceğini, bu yeni siyasi oluşumun nasıl olacağı, kimler tarafından yapılacağı, zor gibi görünse de bu kutsal ve büyük projeyi, basiret ve feraset sahibi büyük Yüce Millet’in başaracağına yürekten inandığını kaydetti. "Haber: Mehmet Bozdemir, İnsani Değerler Derneği & Demokraside Birlik Vakfı // Ref: (UHA) uhahbaerajansi.com"

11 Haziran 2014 Çarşamba

Duyarlı, onurlu, sorumlu ve soylu bir ses: "Bıçak kemiğe dayandı… Sabır taşımız çatlamak üzere… Ali YAVUZ; Kayseri Şube Başkanı"

TÜRKİYE
HARP MALÜLÜ GAZİLER
ŞEHİT DUL VE YETİMLERİ DERNEĞİ
 KAYSERİ ŞUBE BAŞKANLIĞI
Tacettin Veli Mahallesi Lalezade Caddesi. No: 3 (Kiçikapı Meydanı) 
Melikgazi / KAYSERİ

Değerli Basın Mensupları                       
"Yaralanmış tertemiz alnından uzanmış yatıyor; Bir hilal uğruna ya Rab, ne güneşler batıyor" dizelerinde belirttiği gibi, bir hilal uğruna nice güneşler battı. Anaların kınalı kuzuları gençliğinin baharında vatan ve bayrak için hayatlarını seve seve feda ettiler. Cengâver delikanlılar vücutlarından parça verdiler, Gazi oldular... Uğruna Şehitler verdiğimiz, Gazi olduğumuz ay yıldızlı al bayrağımızın gönderden indirilmesi bardağı taşırdı artık...
Bıçak kemiğe dayandı…  
Sabır taşımız çatlamak üzere…
            Şehit kanı ile boyanmış, ay yıldızlı al bayrağımızın gölgesinde nefes alan ve huzurla yaşayan, ancak olmayan bir etnik ayrımcılığı sanki varmış gibi lanse ederek, ayrılıkçı düşünce ile bölücülük yapan nankör vatan hainlerine, zamanında taviz verilmesin, istenilen tavizlerin ardı arkası kesilmez, ülke bölünmenin eşiğine gelir, yılanın başını küçükken ezeceksiniz dediğimizde, bizi eleştirenler; " Şehit gelmiyor, analar ağlamıyor" diyorlardı...
            Bu anlayışla verilen tavizlerin de ardı arkası kesilmedi. Bitmek üzere olan bir çapulcu sürüsünden, yeni katılımlarla güçlenmiş, dünya kamuoyuna kendini tanıtmış, Devlet tarafından da tanınmış bir örgüt meydana geldi.
            Bölücü örgütün cüreti öyle bir noktaya geldi ki, ülke ve milletimizin varlığı ve bağımsızlığımızı temsil eden Türk Bayrağına bile el uzatır oldular.
            Hem de bir askeri birliğin tel örgü sınırlarını geçerek, gündüz gözü ile Türk Bayrağını gönderden indirebilme cüreti bu…
            Taviz vere vere hangi noktaya geldiğimizi görebiliyor musunuz? 
            Şehit kanı üzerine, gökteki ay ve yıldızın yansıması ile şekillenen ay yıldızlı bayrağımızı, bize emanet eden ecdadımızın huzur-u mahşerde yüzlerine nasıl bakacağız? 
            Güzel şeyler olacak diye imralı canisi ile müzakereye oturarak şehit gelmiyor diyerek, terör dağ yerine şehirlerimizde insanlarımızı tehdit etmeye başlamış huzursuzluk diz boyu olmuştur. Sokak gösterileri ile can taşıyan araçlarımız yakılıyor, ulaşımımızı sağladığımız yollara barikatlar kuruluyor. Türk milletini tahrike derek sokaklara çekmeye çalışarak ülkemizi iç karışıklığa sürüklemeye çalışmaktadırlar.
            Bu nankör Vatan hainlerine gereken cevap ne zaman verilecek veya ne bekleniyor? 
            Güneydoğuda yaşayan halkın da, artık bu bebek katili örgüte gerekli cevabı vermesi gerekiyor.  Tıpkı 15 yaşındaki çocuğu kandırılarak dağa kaçırılan annelerin feryadında olduğu gibi, gerçekleri fark eden herkesin bu örgüte karşı durması, bu ülkede Türk, Kürt, Laz, Çerkez vs. herkesin birlik ve beraberlik içerisinde yapabileceğini dünyaya haykırarak bu oyunu bozması gerekiyor. 
            Tavizci anlayışın iflas ettiğini açılım sürecini yönetenlerin de artık görmesi gerekiyor. Analar ağlamıyor söylemi ile süreç daha fazla işin içinden çıkılmaz bir hal almadan, Devlet büyüklerimizin derhal B planını uygulamaya koymalarını, bayrağa uzanan ellerin kırılmasını ve Mehmetçiğin kandile Türk Bayrağını dikmesini ümit ediyoruz. Kayseri, 09.06.2014
                                                                                                          Ali YAVUZ
Dernek başkanı

19 Mayıs 2014 Pazartesi

TC'NİN CUMHURBAŞKANI SEÇİMİ

Milliyet yazarı Güneri Civaoğlu Çatı'nın Cumhurbaşkanı adayını Hasan Korkmazcan olarak açıkladı.


X FILES16 Mayıs 2014 Cuma - 19:42
YAZI BOYUTU: A A A

12 Mart Asker Muhtırası TRT 13.00 haberlerinde okunmuş. "Yüzde 50’nin üzerinde oyla iktidara gelen AP iktidarı bu muhtırayla noktalanıyor.Başbakan Süleyman Demirel ve arkadaşları görevlerini kurulacak asker yönetimindeki yeni hükümete bırakacak." Milliyet Gaztesinin duayen yazarı Güneri Civaoğlu ,Cumhurbaşkanı adayı olarak AKP dışında ki tüm partilerin ortak adayının HASAN KORKMAZCAN olabileceğini açıkladı.

Muhtemel Çatı adayı 
Hasan Korkmazcan
12 Mart Asker Muhtı-rası TRT 13.00 haberlerinde okunmuş.
Yüzde 50’nin üzerinde oyla iktidara gelen AP iktidarı bu muhtırayla noktalanıyor. Başbakan Süleyman Demirel ve arkadaşları görevlerini kurulacak asker yönetimindeki yeni hükümete bırakacak. 
Nihat Erim hükümetine...
O gün Millet Meclisi’nde muhtıra tam okunacak ki...
Sessizlik içinde bir ses yankılanıyor:
“Meclis kürsüsünde o muhtıra okunamaz...”
Mırıltılar...
450 milletvekili içinde tek itiraz...
Tek tepki...
Tek protesto.
Ses Hasan Korkmazcan’ın.
AP’den kopanların kurduğu Demokratik Parti Denizli milletvekilidir.
Mırıltılar uğultusunda bir kez daha tepkisini tekrarlar.
Fakat...
Zamanın ruhunda “emir, demiri keser...”
Demokrasiyi de.
Muhtıra kürsüden okunur.
Hasan Korkmazcan siyaset tarihimize bu dik duruşuyla şerefli bir sayfadır.
YA DİĞER MİLLETVEKİLLERİ?
Hep merak etmişimdir.
“Salonda bulunan 450 milletvekili birden ayaklansaydı.
O muhtıra Millet Meclisi kürsüsünden okunamaz.
Salonu terk ediyoruz.
Muhtıranın hükmü yoktur diye olayı protesto etselerdi.
Ne olurdu?”
..............................
12 Eylül darbesinden sonra 7’nci Cumhurbaşkanı Kenan Evren’e sormuştum:
“Sizin yönetime el koyduğunuz gün dönemin Başbakanı Süleyman Demirel sizi ve bildiride imzası olan diğer komutanları emekliye ayıran bir kararnameyi imzalayarak, bakanlara da imzalatarak Cumhurbaşkanı vekili İhsan Sabri Çağlayangil’e gönderseydi...
AP Senatörü olan Çağlayangil çok büyük olasılıkla kararnameyi tereddütsüz imzalardı.
Hukuken emekliye ayrılmış olurdunuz.
Böyle bir durumda ne yapardınız?”
Hiç düşünmeden cevabını vermişti.
“Ok yaydan çıkmıştı artık.
Geriye dönüş yapmazdık.”
2014 ÇANKAYA 
ÇATI ADAYI
Siyaseti iyi bilen, güvendiğim dostlarla konuştum.
MHP’nin önerdiği ve CHP’nin de “varız” dediği ortak/çatı “Cumhurbaşkanı” adayı olarak Hasan Korkmazcan’ın adını telaffuz ettiler.
Hem CHP’nin, hem MHP’nin “çatıda ve tabanda” örtüşebilecekleri isimlerden biri.
Siyasette ağırlığı olan, demokrasiye cesaretle sahip çıkmış, hukuk kökenli, Meclis başkan vekilliği yapmış Hasan Korkmazcan adını bir kenara yazın.
Yıllar içinde ismi unutulmuş olabilir. Ama...
İki partinin arkasında olursa şu iletişim çağında kısa sürede güncellenir.
Belki...
“Yaş” durumu irdelenebilirse de Cumhurbaşkanlığı için 73 yaş sorun değil.
Demirel Cumhurbaşkanı seçildiğinde kaç yaşındaydı?
İnönü son Başbakanlığı yıllarında daha genç miydi?
Bülent Ecevit de öyle.
De Gaulle, siyaseten çökmüş, kaos içindeki Fransa için emekliliğini yaşadığı köyünden göreve çağırılmıştı.
O sırada 74 yaşındaydı.
5’inci Cumhuriyet Anayasası’nı bilim adamlarıyla birlikte yazmış, Fransa’da “seçimde istikrar, temsilde adalet” ilkesine uygun çift turlu seçimlerle yarı başkanlık sistemini hayata geçirmişti.
Kendisi de yıllarca başkanlık yapmıştı.
Bugün hâlâ Fransa onun dizaynıyla yönetilmekte.
.............................
Soma’daki kömür madeni faciası büyük üzüntüdür. Emek şehitlerimize rahmet, yakınlarına başsağlığı hastaneye kaldırılmış olan yaralı işçilerimize şifa ve şu satırlar yazılırken hâlâ madende mahsur durumdaki kardeşlerimiz için de en kısa zamanda sağ salim kurtuluş diliyorum...(PHA)

18 Mayıs 2014 Pazar

DAHİLİ VE HARİCİ BEDHAHLAR MARAŞ İÇİN ATAKTA!... DOMUZLAR KKTC VE KIBRIS TÜRK'LERİNİ İMHA ETMEK İSTİYOR. ABD'Lİ JOE BİDEN KKTC'NE SOKULMAMALI...

Eroğlu: Biden Rumlar Lehine Çalışacak

Maraş 1974 Barış Harekâtında Türk Silâhlı Kuvvetleri tarafından fethedimiş; Ezelden beri Türk olan kurtarılmış bir TÜRK TOPRAĞI'dır. Kim ki, Türk toğrağını, yani bir vatan parçasını düşmana vermek isterse; O bir sergerde, dönme, devşirme veya Yunan tohumu PALİKARYA'dır biline...
ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’in haftaya çarşamba günü başlayacak tarihi Kıbrıs ziyareti öncesinde adada yoğun bir Maraş pazarlığı yaşanıyor.
Biden’in ziyaretiyle ilgili ABD Büyükelçisi John Koenig’in yürüttüğü hazırlıklarda, 1974 yılından bu yana kapalı Maraş kentinin BM teknik ekibinin incelemesine açılması ve Rumlarla Türklerin doğu Akdeniz’deki doğalgaz kaynaklarını değerlendirecek ortak şirket kurması görüşülüyor. Kıbrıs’taki diplomatik kaynaklardan alınan bilgilere göre, 1962’de dönemin ABD Başkan Yardımcısı Lyndon Johnson’dan 52 yıl sonra aynı seviyede gerçekleşecek ilk ziyarete, büyük önem veriliyor. ABD’nin Güney Kıbrıs’taki Büyükelçisi Koenig, Türk ve Rum tarafları arasında mekik dokuyarak, Biden’in ziyaretinde ilan edilecek konularda hazırlık yapıyor.
ABD’nin Güney Kıbrıs’taki Büyükelçisi Koenig, Türk ve Rum tarafları arasında mekik dokuyarak, Biden’in ziyaretinde ilan edilecek konularda hazırlık yapıyor.
BM MÜHENDİSLERİ İNCELEYECEK
Biden, ziyareti sırasında Kıbrıs sorunuyla ilgili önemli kararlar ilan etmek istiyor. Görüşülen konular şöyle:
1974’ten bu yana kapalı tutulan Maraş kenti, Türk yetkililerin eşliğinde BM teknik ekibinin incelemesine açılacak. Lüks otellerin bulunduğu Maraş kenti, barış harekâtında Türk denetimine geçmiş ve kapalı bölge ilan edilmişti.
Türk ve Rumlar, Doğu Akdeniz’deki doğalgaz kaynaklarının değerlendirilmesi için ortak şirket kurulması konusunda çalışmalar başlatacak.
Olası bir çözümde Ercan havalimanı da dahil KKTC limanlarının uluslararası trafiğe hazırlanması için teknik çalışmalar başlayacak.
İki taraf arasındaki 3 mayın tarlası temizlenecek. Rum tarafı Maraş konusunda ısrar ederken, Türk tarafı ABD aracılığıyla taleplerini Rumlara iletti.
KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu: “Emin olun Türklerin lehine değil, Rumların lehine ifadelerde bulunacak”
Eroğlu: Rumlar lehine çalışacak
KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, önceki gün bir kabulünde Biden’in ziyaretiyle ilgili ilginç bir yorum yaparak, “Emin olun Türklerin lehine değil, Rumların lehine ifadelerde bulunacaktır” dedi. Eroğlu, kapalı Maraş kentini Rumların güven artırıcı olarak iadesini talep ettiğini, ancak Türk tarafının kenti toprak konusunu ilgilendirdiği için bütünlüklü bir çözümün parçası olarak gördüklerini belirtti.

9 Mayıs 2014 Cuma

Merkez’de tecrübeli aktörler sahaya iniyor (1)+(2); Hüseyin Hakkı KAHVECİ, 07 Mayıs 2014 Çarşamba

Merkez’de tecrübeli aktörler sahaya iniyor (1)
Hüseyin Hakkı KAHVECİ, 07 Mayıs 2014 Çarşamba
Maalesef, Merkez Sağ’ın marka isimleri bugün farklı mekânlarda kalabalıkları coştururken ya da sessiz kalırken atı alan Üsküdar’ı geçiyor. Bugünden itibaren Ankara ve Türkiye’nin her tarafında çok önemli olgunlaşmış bir süreci yazama gereği duydum.
2013 Haziran ayından itibaren bazı eski milletvekilleri, kaldı ki bunlar Çaplı, Korkmayan ,Candan adamlar. Bundan önceki yıllarda siyasette genel başkanlık dahi yapmış isimlerde Haziran’dan itibaren bir hareketlenme başlamıştı.
Yani ismini telaffuz etmediğim isimler Teyyare isimler değil.
Siyasette marka olmuş isimler. Kaldı ki bu isimlerden bazıları DP Genel Başkanı Gültekin Uysal’ı kongreden önce davet ettiler. Hatta Çetin Açıkgöz’le bizzat görüştüler. Yani DYP genel başkanıyla. Uyardılar. Hatta ve hatta seçimin sonucunun Sıfır olacağını söylediler.
Genç ve yakışıklı olmak siyasette pirim yapmıyor. Siyasette birikim ve hareket pirim yapıyor.
Gelinen noktada isimlerin oluşturduğu çok güçlü halka, AKP’nin sahaya saldığı isimlerin “Yeni parti kuruyoruz” muhabbeti ile Merkez oluşumu pasifize etme girişimi başarıya ulaşamadı.
Çünkü bahsi geçen yirmi beş kişilik ana kadronun tamamı bizatihi açıklamaları gündem olan siyasi forvet diyebileceğimiz isimlerden oluşuyor.
Bu isimlerin içerisinde Sol cenahtan, Merkez Sağ kanattan, Muhafazakâr yapıdan, Merkez ve Liberal yapıdan çok önemli isimler yer alıyor.
Mesela açık ve net söyleyeyim. Muhalefete 30 Mart Seçim avansı veren hareketin ana kadrosu, eğer seçimlere girmiş olsaydı, Antalya, Mersin, Adana, Yalova gibi AKP, CHP ve MHP’nin aldığı illeri öyle az farkla değil, büyük bir farkla alırdı. Başka bir şey daha söyleyeyim. Ana kadro en aşağı büyüklü, küçüklü yüze yakın ilçenin belediye başkanlığını kazanırdı.
Ama şunu dediler.”30 Mart Seçimleri Milat Olacak. Muhalefete bu şansı veriyoruz. Sonra kimse kalkıp demesin… Ayağımıza çelme taktılar.”diyerek destek verdiler. Bu konuda Yalova ve Adana örneğini yüzde yüz hareketin bu illerde muhalefete verdiği destekle seçimin sonucunun bu şekilde çıktığını teyit edebilirim.
Hareketin beyin takımında yer alan isimleri AKP adına pasifize edilmek için başlarına da Prof unvanı olan ve on iki yıldır AKP saflarında yer alan isimler tarafından pasifize operasyonu yapılmaya çalışıldı. Fakat AKP’ye yakın isimlerin hesap etmediği tek şey “Siyasete Dönmesi Muhtemel İsimlerin zekâ yönünden karşı taraftan daha zeki olmalarıydı. Biliyorlardı ki oyalanarak pasifize edilecek ve AKP’nin önünde oluşabilecek engeli kaldırma amacı güdenler vaatte bulunu-yordu.” Efendim merkez oluşum falan, filan muhabbetini yemediler.
Şimdi Demokrat Parti veya Doğru Yol Partisi veya diğerleri bu çatıya çağrıldıkları halde maalesef gerek görmediler. Binde Sıfır oy oranlarıyla seçimden çıktılar. Hala başarılı olduklarını söylü-yorlarsa bu züldür.
Ve DP ‘li Muhtar Mahramlı’nın ,Demokrat Zafer’de ;Yekta Yaktı’ya verdiği röportajı okudum.Mahramlı bir çok şeyi doğru söylemiş.Fakat Uysal’ın 2011 Haziran seçimlerinde DP’den neden milletvekili adayı olmadığını söylememiş.Ya da kendisinin,ya da bugünkü DP ‘ye binde sıfır çektiren kadrosunda yer alanların…
Muhtar bey umarım bunlara da cevap verir. Fakat inanmak ne kadar önemliyse başarmak o kadar önemlidir. Başına koyacak olduğun adamın yani Lider olacak kişinin yaptığı açıklamalara bakarsa Mahramlı bey, görecek ki Nevval Sevindi’nin söylediği gibi Gargara yapılıyor.
Merkez’de çatının adresi mevcutlar değil. Yeni bir adres (2)
Hüseyin Hakkı KAHVECİ, 08 Mayıs 2014 Perşembe
Binde sıfırlık oylarıyla çatı biziz diyerek gezenlere gülüyorum. Çatı sizseniz o zaman neden binde sıfırsınız? Cevap veremezler. Merkezi çökerten isimler sözde merkezde toplanma çağrısı yapıyor. Onlar bu çağrıyı yaptıkça Merkez’İ işgal etmiş olan AKP iktidar olmaya devam eder.
DYP ve ANAP’ın geçmişteki en büyük hatası milletvekili olarak parlamentoya soktuğu isimlerdir.
Şöyle bakalım; Cemil Çiçek TBMM Başkanı olarak siyasi hayata Anavatan Partisinde başladı. Aynı şekilde Abdülkadir Aksu, Vecdi Gönül gibi isimler bugün nerede? AKP’deler ve AKP’nin kurucuları arasında yer aldılar. Peki, bu isimlerin geçmişinde siyaset yaptıkları yerden farklı olarak AKP’de ne vardı ? Bana göre artı hiçbir şey yok. Fakat kendilerini 1980’lerde Merkez Sağ, Milliyetçi veya derin devlet diye konumlandırarak bugün hala o sıralarda oturuyorlar.
Adlarını duymaktan, yüzlerini görmekten bezdik. Fakat onlar hala oralarda siyaset erbabı olarak oturmaktan bıkmadılar.
Sahi bugün DYP ‘de milletvekilliği ve bakanlık yapmış ona Köksal Toptan, Hasan Sağlam gibi isimler veya Meral Akşener, Celal Adan, Sümer Oral, Bahattin Şeker gibi isimlere Merkez Sağ neyi vermedi? Hepsini bakan yaptı. Bir laf vardır. “Sizleri Adam eyledi” diye, bugün neredeler?
Menfaatleri neredeyse oradalar. Boş insanların hala siyaset sahnesini boşa işgal ettiği yerdeyiz.
Ayıbın daniskası burada başlıyor. İnsana sorarlar? Hani sen merkez sağdın? O da cevap verir. Biz gömlek değiştirdik.
Dün yazımda belirtmiştim. Merkez sağ, ortanın solu veya sol,sağ kavramları artık bitmiştir. Tek bir kavram kamıştır. O da Milli Veya Gayri Milli.
Bu kavramın oturacak olduğu yer Merkez’dir.
Bugünlerde Türkiye genelinde devam eden hummalı çalışma kısa bir süre sonra bir deklaras-yonla Türkiye’ye açıklanacak.Her kim gayri milli cephede yer almışsa ben gömlek değiştirdim diyerek Milli cepheye dönemeyecek. Tabi yapılan ihanetlerin hesabı kişinin kendisinden sorulmasa bile çocuğundan, torunundan bir gün elbet sorulur. Hayat böyle rövanş veriyor.
Yolsuzluk ve rüşvetin artık Günah Ve Suç olmadığı bir Türkiye’de yaşıyoruz. Rüşvet ve yolsuz-luğun adı kimine göre havuz oldu. Kimine göre ise himmet. Bu toplum 2002 ‘ye kadar uygarlaşmaya çalışırken şimdilerde kabile kanunlarının geçerli olduğu örneğini Yemen, Somali,Sudan’da göreceğiniz şekilde yönetilmeye çalışılıyor.
Hukuk adı altında kurumsallaştırılan onlarca yılın birikimi çöpe gitmiş. Hukuk artık kendi kendisini yargılama noktasına gelmişken, Türkiye için zaruret Muhalefetin yapamadığını yapacak Yeni Bir Muhalefetin bugün için oluşmasıydı. Şimdi bu oluyor. Kimse kalkıp şunu demesin. Efendim MHP barajı geçemezse, iyide geçtide ne oldu? Kürsülerden konuşmak millete çözüm olmuyor. MHP bu haliyle bu kadar yaşanana rağmen Sağ seçmen dediğimiz kitleye kendisini kabul ettiremiyor.
Ya CHP, bunca muhalefete ve argümana rağmen sonuç CHP içinde maalesef. Seçimden önce ekranlarda sandık başında yüz binleri diktiğini söyleyen MHP ve CHP sandık başına kimi diktiğini fark edememiş.
Benim oyumu koruyamayan, bu mücadeleyi veremeyen muhalefeti ne yapayım. 2015 Genel seçimlerine kadar Muhalefet boşluğunu dolduracak, 2015 genel seçimlerinde iktidara alternatif olacak Merkez ‘in açıklanmasına çok az kaldı. Maalesef muhalefete ve iktidara bugünden sonra Yeni muhalefet çok fazla pirim vermez. Benden söylemesi. Muhalefete verilen on iki yıllık avansın sonucu bu. Kaldı ki siyasetin büyüklerinin rahatsızlığı her ne kadar AKP’dense bile en büyük rahatsızlıkları muhalefetin başarısız olmasında.
Ülkeme hayırlı olsun. (ANAYURT: 07/08 MAYIS 2014) 

3 Mayıs 2014 Cumartesi

Mehmet Necati GÜNGÖR; "MERKEZ SAĞ'DA HAREKETLENME"!...

 MERKEZ SAĞDA HAREKETLENME...
“Merkez Sağ'ı ihya” hareketi başladı.
İlk toplantı, ANAP eski Afyon Milletvekili Gaffar Yakın'ın girişimiyle başladı.
Gaffar bey, ülke meseleleriyle yakından ilgili bir siyasetçi.
Ülkenin gidişatı ve geleceği adına kafa patlatan bir vatansever.
Gidişattan O da kaygılı.
Bu kısır döngünün ancak “Merkez sağ” diye bilinen siyasi geleneğin ihya edilmesiyle mümkün olacağını düşünüyor. “Tek başıma da kalsam, bu arayışı sürdüreceğim” dedi.
Ki, siyasi denklem de bunu gösteriyor.
AKP'nin içinde en az yüzde 30 oranında merkez sağ oy var.
DYP'den, ANAP'dan ve benzeri siyasi görüşlerden oy kümeleri.
Rahmetli Bölükbaşı'nın “zelzele çadırı” diye nitelediği, kendileri için geçici buldukları bu yerde “daimi iskân” için inşa edilecek konutlarını bekliyorlar.
Bitince hemen taşınacakları aşikâr.
Zira, bulundukları yerde adam yerine konulmadıklarını, sadece oy için dolgu malzemesi gibi kullanıldıklarını hissediyorlar.
Mutlu değiller.
Onun içindir ki bu yeri sahiplenmiyorlar.
“Evim de evim!” diyorlar.
Ama önlerine düşüp, “hadi taşınalım!” diyen yok.
İşte Gaffar Yakın, bu yolu açmak için yollara düşmüş.
İlk toplantı, geçtiğimiz Cuma günü Anadolu Kulübü'nde eski DYP'lilerle yapıldı.
Sonraki toplantı ANAP'lılarla olacak.
DYP'nin ağır topları oradaydı.
Toplantıya eski Milli Eğitim Bakanlarından Ali Naili Erdem başkanlık etti.
Esat Kıratlıoğlu'ndan tutun, Nevzat Ercan'a varıncaya kadar 50'ye yakın eski parlamenter ve bürokrat.
Söz alanlar, “gidişatın iyi olmadığı, ülkenin felâkete sürüklendiği” görüşünde ittifak halinde.
Merkez çatı olarak DP'yi düşünüyorlar.
DP sevdalılarından olan yazar Mustafa Nevruz Sınacı güncellenmiş program ve tüzük, tazelenmiş bir yönetimle DP çatısı altında yola devam edilmesini savundu.
Bu görüşe itiraz eden çıkmıyor.
Başka alternatifler de düşünebilir elbette.
Ana konu; “Merkez Sağ”ın yeniden yapılanması ve siyasette yeniden var edilmesi.
Merkez Sağın olmadığı bir siyaset noksanlıkla malül.
Herkes bunun bilincinde.
Günün en önemli konuşması ve vurgusu Ali Naili Erdem'den.
Herkesi dinledi, sonra her şeyi toparlayan etkili bir konuşma yaptı.
Ellerin, taşın altına konulma zamanıydı.
Dostoyevski'nin sözünü hatırlattı:
“Suallerime cevap arıyorum. Suallerine cevap bulamayanlar ızdıraplar içindedir” dedi.
“Hatip, elfaz-ı galizelere sığınmayan adamdır” dedi.
Adnan Menderes sığınmadı, Demirel sığınmadı, Özal sığınmadı vurgularını yaptı.
Böylece, sığınanın kim olduğunu anlatmış oldu.
“Düşünüyorsam vurun!” dan, “Düşünüyorsam varım!” noktasına gelmek zorunda olduğumuzu hatırlattı Erdem.
AP Grup Başkanı iken, 1963'lü yıllarda İnönü'ye sormuş:
“Sizce 1 numaralı mesele nedir Paşam?” demiş.
O da “Kişiliktir, şahsiyettir” demiş.
Siyasette kişiliğin önemine değindi.
Siyasetin, “kişilik” arayışında olduğunu hissettirdi.
Merkez sağ, kişilikli bir siyaset için, kişilikli bir lider arıyor.
Bakalım, ortaya çıkacak mı?
Mehmet Necati Güngör

24 Nisan 2014 Perşembe

İZMİR’İ ERMENİLER YAKMIŞTIR. Halûk tarcan (CNRS-Paris)

İZMİR’İ ERMENİLER YAKMIŞTIR
 
Yangından sonra İzmir sokaklarından iki görünüş (Prf. E. Feigl, In Mythe dela Terreur -  Druchaus Nontal Salzburg 1991)
İzmi’i Ermenilerin yaktığını saklamak için hemen; Şehri, geri alan Türk Ordusunun yaktığı yalan ve iftirası atılmış, dünya bu yalanı mutlulukla karşılayıp yutmuştur.
Büyük Yalan. İğrenç İftira: "Yeryüzünde hangi kumandan düşmandan geri aldığı kendi şehrini yakmıştır?"
İşte Ermenistan, ermeniler ve
Erivan Metrosu!...
Bunun mantıkla ilgisi var mıdır? Bu, kiracısından evini geri alan ev sahibinin evini yakmasına benzer!….
Örneğin: Fransız generali LECLER(lökler) Paris’i, Almanlardan geri aldığında şehri yakmış mıdır ?. Hürriyet’te sayın gazeteci Yaşar Aksoy’un verdiği bilimsel ve tarihsel cevapları  takdirle karşılıyoruz, nefes alıyoruz..
İzmir’i yakanların Ermeniler olduğunu gösteren belgeler 1989 yılına kadar Amerikan senatosunda gizli tutulmuştur. İşte belgeler ve şahitler:
1.İzmir İtfaiyesini  organize etmek üzere gelmiş olan Grescovtch’in 12/13 Eylül’de çıkan ve 3 gün süren yangının görgü ve yangın söndürmekle görevli  şahidi anlatıyor :
Yangından önce örgütlü bir grup Ermeni genci, şehir Türklerin eline geçerse yakmaya and içmişlerdi… Bu plân acımasızca uygulandı.
Yangının ilk gün ve ikinci gecesinde 25 kadar yangının eş zamanda çeşitli yerlerden parladığını gördük.
Ermeni okul ve kiliselerine girdiğimde benzin tenekeleri ve hazırlanmış kundaklar bulduk,
Kadın kılığına girmiş ve yangın çıkartmakta olan çok sayıda Ermeni yakalandı ve bir çoğu hemen kurşuna dizildi.
Ermeni hastahanesinin Türkler tarafından yakıldığı büyük yalandır. Ben, askerlerin yaralıları disiplinli bir şekilde Ermeni hastahanesine yerleştirildiklerini gördüm.
2.   8 Eylül 1922’de bir Amerikan destroyeri ile İzmir, yakın doğu yardım komitesi  üyesi olarak gelen Mark.O. Prentiss, Amiral Bristol’a 11 Ocak 1923’te gönderdiği mektupta İzmir’i Yunalıların yaktığını açıklar.
 3-Görgü şahidi, “near east relief of America” gazetesinin iki muhabiri A.Tallen ve  Miss Fl.Billing: Yunanlıların 1919 -1922 işgâllerinde ve kaçarken çeşitli şehirlerde yaptıkları toplu öldürme, ırza geçme, yangın, yağmalamalarla ilgili olarak İstanbul’a gönderdikleri raporlar
8-16 tarihleri arasında İzmir’de olayları bizzat yaşamış olan Amiral Bristol’un Kurmay Başkanı Yüzbaşı A.J Hepburn, 25 Eylül 1922’de 47 sahife halinde hazırladığı raporu bizzat Amiral Bristol’e kendisi vermiştir.
O zamanın Amerikan konsolos yardımcısı Maynard Barnes tarafından İzmir’i Ermenilerin yaktığını bildirir raporu.
Bu belgeleri Amerikalı araştırmacı Heath W. Lovry ortaya çıkarmıştır.(U.S.N.A.)
Büyük Britanya’nın, o zamanki  deyimle Türklerin bir numaralı “hunhar” düşmanı Lloyd CORC hemen bir sirkülerle aşağıdaki yasakları koymuştur:
Ermenilerin hazırlıklı ve plânlı bir şekilde İzmir’i yaktıklarını,
Amerikalı gazetecilerin, Yunanlılar kaçarken işledikleri cinayetleri,
İzmir’de şehirde, Yunan/ Ermeni işbirliği sonucu yaptıkları katliam, ırza geçme, yıkım ve yağmalarını içeren,
Amiral Bristol’ün raporunun yayımlanması yasaktır.(Foreign Office 371 /3404 /16247 - // Clair Price,The Rebird Of Turkey  N.York1923.s. 189 - Kamûran Gürün  Le Dossier Arménien TTK, 1983 Ankara )
Bu rapor, yalnız başına İzmir’in Ermeniler tarından yakılıp işlenen cinayetleri kat’i ve bilimsel bir şekilde açıklayan, tarihsel değerde bir belgedir ve suçluları Britanya hükûmetinin başbakanının imzasıyla açığa çıkarmaktadır..
İngiliz araştırma heyeti:
6 mart 1919’da İngilizler ve müttefikleri İstanbul’un işgâlinde Uluslarası bir mahkemede Osmanlı hükûmetini mahkûk etmek Soykırımını ispatlayacak belgeleri toplamak, bunun için,
Patrik Zaven efendi başkanlığında  2yıl süren araştırma yapmışlar;
Ayni zamanda Soykırım zanlısı  118 Kişiyi maltaya sürmüşlerdir:
Sonuç: Osmanlı Arşivinde Osmanlı Hükûmetini  Soykırımla suçlayacak hiçbir belge bulamamışlardır.        
Bu kere İngilizler Washinton’a başvurmuşlar: ingiliz büyükelçisi Londra’dan 1 haziran 1921 tarih ve F.O 371 / 65039/747// E.6311)sayılı belge ile ABD Senato arşivinde Osmanlı Hükûmetini suçlayacak hiçbir belge yoktur.Ermenlerin belgeleri, ”duyduğuma göre”diye  başlayan dedikodu çerçevesinde kalan söylentilerden ibarettir.
Bu durumda  İngilizler Malta Sürgünlerinin suçlayacak belgeler aramışlar Foreign Office. 371 7 6503 / 9647/ E. 6311 / 132/ 44) sayılı belge ile Malta sürgünlerini mahkûm edecek hiçbir belge bulunmadığını öğrenmişlerdir.
Fransa devlet arşivinde de hiçbir belge bulunamamıştır ; Zaten Fransız Devlet arşivinda her hangi bir belge bulunsaydı Franszılar hemen Osmanlı Hükûmetini  mahkûm ederlerdi( bu Fransa palamentosu bu Tarihi gerçeğe rağmen Sykırımını kabu etmiştir… Ermeni oylarını kazanmak için(!?)..
İngiliz Tahkik hey’eti  29 Temmuz 1921’de Osmnalı hükûmetini soykırımı kararı almadıklarını Hukuken ortaya koymuşlardır( f.o. 371 7 6504 7 9697/ E. 8745- K. Gürün)
24  ekim 1921’de Malta sürgünleri salıvrilmiştir.
Osmanlı Hükûmeti 18 şubat 1919’da Soykırımı işlememiş olan Osmanlı Hükû meti
Danimarka , Hollanda,ispanya ve isveç’ten Uluslar arası araştırma hhey’eti istemiştir. İngiltere Diplomatik yolla buan engel olmuştur(F.O. 371 / 4173 i XM, 08936/4791 K. Gürün)
1919 Sonbaharında Genral J. Hatbord başkanlığında ABD araştırma heyeti Doğu Anadolu’da Yaptıktan son kere 43 köyün ahalisiyel fakılmış olduğunu gördükten sonar gerekli raporu verir. Ermenleri Öldürüdükleri Türk sayısı Türklerin öldürdüklerinde kat kat  üstündür
Ermeniler Doğu Anadolu’da zaınlıky tadırlar devlet kuramazlar( J.G Harbord, international Conciliation june 1919 Washington- K. Gürün)  
3-  26.9.1919’da Welligton House’dan , A.J.Tonybee aşağıdaki memorandum2u gönderir :
Ermenilerin ihanetini gösterir hiçbir haberin verilmemesi Araplar hakkında ayni dikkatin gösterilmesi; Aksi davranışlar köklü “anti-Türk” davamız aihanetolacaktır. ( F.O.371 / 3404 / 16247 – K. Gürün)
Bilimsel değerde olan pek çok sayıdaki belgelerden vatandaşlarımızı ilk hamlede akıllarında tutabilcekleri bu yukarıdaki belgeleri verdik.
Vatandaşlarımızın dikkat edecekleri çok önemli bir nokta daima gözden kaçmaktadır:
Ermeni  Soykırımı yapmadık demek Osmanlı Hükûmetleri asla Ermenileri nazilerin yaptığı gibi bir soykırımına tâbi kılmamışlardır.
Halkımız hemen “biz de Ermenleri öldürdük deyip maalesef kemiklerimize işlemiş olan Osmanlı imparatorluüğun son döenminden kalm Avarupa şağılık duygusuyla herket etmektedirler.
Evet biz de Ermenleri öldürüdük. Fakat, Ermenileri öldürenler aileleri Ermeni komitacılar tarafıdan yakılan, yıkılan mahalle köy kasabadaki sivil vatandaşlar, askere alınma yaşını geçmiş olanlardır.
Eğer Ermeniler kıyım yıkım yapmamış olsalardı Sivil vatandaşların Ermenileri öldrümek aklılarından bile geçmezdi, Sivil vatandaşın yaptığı Ölmemk için öldürmek ve intikam almak için öldürmektir buna vendetta, intikam denir,
Ermeni komitacıların yaptıkları daha önceden hazırlanmış bir plan dahilinde , Tosmnalı çoğunluğunu azınlık hâline getirmek için hukukî deyimle TAAMÜDEN yaptıkları öldürmelerdir.
Türk Soykırımı konusunda yazılacak ortaya konacak bilimsel ve hukıkî değerde çok sayıda makale ve kitap vardır.
Biz, hiç olmazsa ilk sırada akılda tutulacak gerçekleri zöet halinde verdik Bunların belleklere işlenmiş olması gerekir.
Başvurulacak eserler:
K3amuran Gürün, Ermeni dosyası TTK 1983 Ankara – Prof.erich Feigl, bri terrör Efsanesi , un Mythe de la terreur Druchaus nontal Salzburg  1991 – Bilâl Şimşir , Aperçu Historique sur la questionne Armenienne ttk 186- Abdullah Yaman , Ermeni meseledi Otağ y. 1916-1973 – Orly saldırıdı Ank.Siyasl Bilg. Üniversitesi 1985 – Prof. Türkkaya ataöv Orly davasında sunduğu belgeler 1985 Ankara-Talât paşanın telgrafları Şinasi Orel, Süreyya Yuca TTK 1985 – Kara şemsi Tük ve Ermeniler tarih önündeCenevre İmpi Nat, 1919 –  Rus generali mayevski Ermenileri yaptıkları katliamlar   St. Petersburg Askeri Akademi 1916 – Dr.Azmi Süslü, uslara göre Ermneilerin Türkler yaptıkları mezalim, a.Ü. İnlıl3ap Ens. – Halil Kemal Türközü    osmanlı ve Rus kaynaklarına Ermeni Mezalimi TKAE: 1992 ank.
Ve Şükrü Server Aya- tamamen batı kaynaklarına dayanan  kitapları (şükrü sever aya.. sükruayaOperonline.com)
Mehmet Perinçek’in Rus kaynaklarında çıkardığı belgeler  çok sayıda kitap -  Kaynak yayınları…
Halûk tarcan (CNRS-Paris)

12 Nisan 2014 Cumartesi

‘İhanete hayır; Türk Milleti ve Devleti Bölünemez’ “İhanete hayır, Türk Milleti ve Devleti Bölünemez “paneli Ankara’da yapıldı.

‘İhanete hayır;
Türk Milleti ve Devleti Bölünemez’
“İhanete hayır, Türk Milleti ve Devleti Bölünemez “paneli Ankara’da ABEM (Ankara Barosu) konferans salonunda gerçekleşti.
ANKARA- “İhanete hayır, Türk Milleti ve Devleti Bölünemez “paneli Ankara’da ABEM (Ankara Barosu Eğitim Merkezi) konferans salonunda 09 Nisan 2014, Çarşamba günü gerçekleştirildi. Toplantının açılışını Türkiye Sivil Toplum Birliği Başkanı Sadi Somuncuoğlu Yaptı. Panel yöneticisi olan Hasan Korkmazcan yaptığı konuşmada “Mücadeleyi başlatıyoruz. Cumhurbaşkanlığı seçimleri mücadelenin ilk adımıdır” dedi.
Mücadele başlıyor. İlk adım Cumhurbaşkanlığı seçimi.
Türkiye Sivil Toplum Birliği Panelinde konuşan; Türk Parlamenterler Birliği Onursal Başkanı, TBMM (eski) Başkan Vekili ve 4 dönem Denizli Milletvekilliği yapmış olan Hasan Korkmazcan iktidara çok sert ifadelerle yüklendi.
Hasan Korkmazcan” Başbakan Erdoğan artık güven kaybetmiştir. Kanunlara uymayan bir Cumhurbaşkanı, Cumhur’un başı olamaz “dedi. Korkmazcan yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Bugün, küçük bir salonda ama çok büyük bir hak ve adalet aramak için toplanmış bulunmaktayız. Buradan, büyük bir ulusu parçalama zihniyetine ve “ihanete hayır” diyoruz.
Türk Ulusu her şeyi affeder ancak ihaneti asla affetmez.
Tarihimiz bunun örnekleriyle doludur. Bu Millet, düşmanlarının hainlerini bile cezalandırmıştır. Devlet olmanın en önemli gereklerinden biri ihanetle mücadele etmektir. Üzülerek belirtmeliyim ki, hukukun askıya alındığı bir süreç yaşıyoruz. Bu süreçte, bugünler daha iyi günler, kötü günler ilerde diyenlere sesleniyorum. Şu anda içinde yaşadığımız günler en kötü günlerdir, bundan daha kötü bir durum olamaz.
Türk Milleti adını bilinçli olarak silmeye çalışıyorlar.
Bunu yapmaya çalışan hainlere sesleniyorum. Dünya’daki tüm kütüphaneler yıkılıp, kitaplar yakılmadan, tüm sanat eserleri yıkılmadan, Türk adını yeryüzünden silmek mümkün olmayacaktır. Geçmişte bu görüşe katılan ama bugün aksi davranışlar sergileyen kişileri, her şeyden önemlisi TBMM’ni bu görüşe sahip çıkmaya davet ediyorum.
Bu son çağrıdır.
Bu son çağrıdır. İçinde bulundukları hukuksuz durum, hükümeti, bu ülkeye ihanet eden PKK terör örgütü ile aynı statüye getirir ve onlarla aynı sonu paylaşmalarını sağlar. ASALA ile EOKA’cılar ve onların hasta zihniyetli destekçileri, yıllarca, yüce Türk Milleti’nin ırkçı bir millet olduğunu söylediler.
Bu iftiradır.
Bu bir iftiradır. Türk Milleti asla ırkçı olmamıştır, hattâ, ırkçılık düşüncesine en uzak millet, Türk Milleti olmuştur. Aksi olsa birleştirici, bütünleştirici, insani değerleri yüksek bir millet olmasa bu kadar uzun süre yaşaması mümkün olmaz ve tarihin derinliklerine çoktan gömülürdü. Aynı zihniyettekilerin attığı ikinci bir iftira var. Türkiye, terörle mücadelede başarı kazandı, ancak bu dönemde, 17 bin faili meçhul cinayet işlendi iftirasıdır.
Türk Milleti, hiçbir zaman cinayet işlememiştir.
Yetkililer niçin bu iftiraya karşı bir kampanya yürütmüyorlar? Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, Türk Devleti’nin köklü gelenek ve görenekleri ile ilkelerinden oluşmuştur. Bu Anayasa’da değiştirilemeyecek hükümler vardır. Değiştirilemeyecek maddelere dokunan Meclis gayrimeşru olur. Bizim en büyük gücümüz, yüce Türk Halkı’nın bize olan güvenidir. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bu güveni kaybetmiştir.
İsteyen herkes Başbakan’dan istediği tavizi koparabilir.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bu güveni kaybetmesi ve içinde bulunduğu durum nedeniyle tehdit altındadır. Başbakanın tehdit altında olması demek milletin tehdit altında olması demektir. Onu bu tehditten kurtarmak bilinçli Türk Halkı’nın elindedir. Devlet milletin devletidir. Millet çağlayan bir ırmak, bizler ise bu ırmakta bir damlayız. Bir milletin, adını, kendi iradesiyle değiştirmem mümkün mü?..
Geçmişte, Japonya, Almanya ve İtalya Anayasa’larını zorla değiştirenler bile bunların isimlerini silmeyi başaramamışlarken; kim bize, Türk ismi Anayasa’dan çıkacak diyebilir ki?.. Bu salondakiler, karar verirsek, bu toplantıyı, gider, bu vatanın ayrılmaz bir parçası olan Diyarbakır’da da yaparız. Bunu kimse engelleyemez… Kötümserliğe kapılmayalım ama mevcut durumu da seyretmeyelim.
Ülkesini seven bizlerin yapacak işleri var.
Bir proje etrafında birleşmeli ve bir plan dâhilinde çalışmalıyız.
Bu proje; emperyalizmin dayatmalarına hayır diyerek direnmek, insan hakları ve hukuk çerçevesinde ülkemize sahip çıkmaktır. Terör örgütü üyeleri ve bu zihniyeti destekleyen bölücüler asla affa uğrayamazlar. Bölge halkıyla doğrudan temas kurmalı ve bölücüleri aradan çıkarmalıyız.
Cumhurbaşkanlığı seçimleri mücadelenin ilk adımıdır.
Türkiye, Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına uymayan bir Cumhurbaşkanı ile kanunu neresinden delerim diyen bir Başbakana bırakılacak bir ülke değildir. Herkesin bir hesabı olabilir, ama unutulmamalıdır ki; Yüce Türk Milleti’nin de bir hesabı vardır. Bu mücadeleye gönül veren herkes, tüm önyargıları kaldırıp kucaklaşmalı ve bütünleşmelidir.”
Yoğun bir katılım ve bilinçli katkı…
İçişleri eski bakanı İdris Naim Şahin, Eski Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz, Prof. Dr Anıl Çeçen, Prof. Dr. Gökhan Çapoğlu, Sincan eski ağır ceza mahkemesi başkanı Osman Kaçmaz, Türk Demokrasi ve Kadın Platformu Başkanı Avukat Ayşegül Kahveci, 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ., Toplumsal Düşünce Derneği Genel Başkanı Avukat Fethi Bolayır, Eski (Türk Dünyası ve Akraba Topluluklardan sorumlu) Bakan Enis Öksüz, Menderes Yılmaz, Gazi Üsteğmen Serdar Öztürk ile İslâmcı Yazar İsmail Nacar gibi birçok Kanaat Önderi ve önemli isim panelde yer aldılar.