MUSTAFA NEVRUZ SINACI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
MUSTAFA NEVRUZ SINACI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Mart 2015 Salı

Cumhur Başkanı: "T.C. gidecek, A.Ş. gelecek"

T.C. gidecek, A.Ş. gelecek
Mustafa Nevruz SINACI
            Fikri sefalet, kara cehalet, menfur hırs ve ihtiraslarının zebunu; Adil, saydam ve dürüst olmaktan aciz, zavallı, “güdümlü kifayetsiz muhterislerin” tavan yaptığı ülkemizde çok garip, acayip ve tuhaf şeyler olmaya başladı. Meselâ; Yunanistan 2004 yılından bu güne 16 adamızı fiilen işgal etti, Genelkurmay dut yemiş bülbül gibi sessiz! Şanlı TSK (!)’nın gık’ı çıkmıyor.
Şer, şeamet, fesat ve tefrika ehlinin Kobani dedikleri Ayn El Arap’ta, her ne hikmetse Türk Bayrağı dalgalanıyor. Güneydoğu’nun neredeyse tamamında Türk askeri kışladan, Türk polisi karakoldan dışarı çıkamıyor. Buna mukabil eşkıya her yerde hâkim, anarşi, terör, tedhiş, zulüm, işkence, soygun, vurgun bölgede alçakça kol geziyor. Buralarda devlet yok. Hükümet, idari merci, adalet, özgürlük ve güvenlik adeta eşkıya ya emanet! Tam bir rezillik bu, insanlık dışı kepazelik ve utanç!.. Üstüne üstlük, bölgede hükümetin gücü, başta elektrik olmak üzere; Doğalgaz, su, internet ve telefon bedellerinin tahsiline yetmiyor. Batı’da yaptıkları gibi ‘baskı, icra-i takiple, ihbarla icbar etmek ve hizmeti kesmek’ yerine; İnsan hakları, adalet ve hukuka aykırı biçimde “namuslu-dürüst, onurlu ve sorumlu” Batı Anadolulu vatandaştan haksız tahsil cihetine gidiyorlar. Bunlar Devletin ve hükümetin yapacağı işler değil!..Çok ayıp ve kolaycı.
            AMA NE YAZIKKİ MUHALEFET YOK!..
            Memleket adeta saldırganların, arsız, hırsız, yolsuz ve soysuzların serbest bırakılarak; Jandarma, asker, polis, hâkim ve savcı gibi adalet, hakkaniyet ve güvenlik unsurlarının “darp edilerek bağlandığı” biçimi tuhaf bir görünüm arz ediyor. Adil ve güçlü, haklılardan yana bir Anayasa akamete uğratılmış vaziyette, eskisi dâhil “en yeni, torbadan taze çıkmış yasalara” dahi uyulmadığı oluyor. Adalet, hakkaniyet, hukukun üstünlüğü, meşru özgürlük ve güvenlik, yedi’den yetmişe, doğudan batıya, bütün vatan satını şamil (kapsayan) bir eşitlik yok. Meselâ, Memurlar, işçiler ve emekliler arasında “Eşit işe eşit ücret” kuralı bitti. Hükümet erk’inin “hüküm ve hikmet” ehliyeti icabı olması zorunlu “Maaş, hak ediş ve ücretler arasında norm ve standart birliği” yok. Üretici-tüketici arasında (serbest rekabet ilkeleri korunmak kaydıyla) idame ettirilmesi zorunlu; “Aracı, tefeci ve komisyonculara %5 ile azami %20’den fazla kâr imkânı vermemek” suretiyle ana unsurların korunması ilkesi göz ardı edilmiş durumda!..
            Hâsılı devletin düzeni bozuk, hükümet ayar tutmuyor, muhalefet mel’un; Vatandaşın kahir ekseriyeti çaresiz; korkutulmuş, bastırılmış ve sindirilmiş vaziyette. İslâm ülkesi desen değil; zira hak, adalet ve hukuk yok. Cumhuriyet, Demokratik, Lâik Hukuk devleti hiç değil; Çünkü en başta memlekette etkili, güçlü ve belirleyici muhalefet, halka ait-halka dayalı kitle partileri, siyasi ahlâk ve siyasette “insan hakları, hukuk, eşitlik ve demokrasi”den eser yok.   
            İşte, tam da bu ortamda memleketin Cumhur Başkanı RTE (16 Mart 2015, Sözcü) yıllardır, “acaba ne zaman baklayı ağzında çıkaracak” kabilinden beklenen lâfı söyledi:  
T.C. gidecek, A.Ş. gelecek…” Haber başlığı aynen şöyle, metin aynen aşağıda:
“T.C. gidecek, A.Ş. gelecek (16 Mart 2015, Sözcü) RT Erdoğan'ın Balıkesir'de yaptığı konuşmasında "Türkiye anonim şirket gibi yönetilmeli" sözleri tepkilere neden oldu. Erdoğan, Başkanlık Sistemi’ni anlatırken ülkeyi bir “anonim şirket” gibi yönetmek istediğini ifade etti. Balıkesir’de konuşan Erdoğan şunları söyledi;
            “TÜRKİYE ANONİM ŞİRKET GİBİ YÖNETİLMELİ”
            “Yeni Anayasa ve Başkanlık sistemini geçmişten bu yana söyledim yine söylüyorum. Bu sistemde ısrar etmek milletimize haksızlık! Yeni Türkiye sizlerin Sivil toplum örgütlerinin işadamlarımızın ellerinde yükselecek. Sizden istirhamım Yeni Türkiye, Başkanlık Sistemi ve yeni anayasayı her fırsatta millete anlatın. Bir Anonim Şirket nasıl yönetiliyorsa Türkiye öyle yönetilmelidir. Yoksa bileklerine bağlıyorlar prangayı, yürü yürüyebilirsen... 400 milletvekili verdiğiniz zaman, yeni anayasa yapılacak ve başkanlık sistemi gelecek.”
            SARAY’INDAKİ PERSONEL SAYISINI ŞİMDİDEN KATLADI
            Ülkeyi şirket gibi yönetmek isteyen Recep Tayip Erdoğan daha şimdiden Saray’ındaki çalışan sayısını 2 bin 700’e çıkardı. Abdullah Gül döneminde bu rakam 718′di…
            PEKİ, ANONİM ŞİRKET NEDİR?
            Anonim şirket, (daha açık, sarahatle anlaşılabilir, gerçek ve net anlamda Aile Şirketi) sermayesi belirli ve paylara bölünmüş ve borçlarından dolayı yalnız mal varlığıyla sorumlu olan şirkettir. Tamamı esas sözleşmede taahhüt edilmiş bulunan sermayeyi ifade eden esas sermaye 50.000 Türk Lirasından ve sermayenin artırılmasında yönetim kuruluna tanınmış yetki tavanını gösteren kayıtlı sermaye sistemini kabul etmiş bulunan halka açık olmayan anonim şirketlerde başlangıç sermayesi 100.000 Türk Lirası’ndan aşağı olamaz. Bu en az sermaye tutarı Bakanlar Kurulunca artırılabilir. Anonim şirketin kurulabilmesi için pay sahibi olan bir veya daha fazla kurucunun varlığı şarttır.”
            DAHASI VAR
            Ülkemiz ve dünyada anim şirketler, genellikle bir aile, organize grup veya belirli bir maksada matuf olarak seçilmiş zümreler tarafından “kazanç paylaşmak amacıyla” kurulur. Bu gün için anonim şirketlerin tamamına yakın bölümü, dünyada (7 veya 12) kız kardeşler denilen, küresel/evrensel, bütün sektörlere egemen kapitalist-emperyalist vampirlerin elinde veya emrindedir. Bunlara çok uluslu canavarlar denilir ki, hemen hepsi mevcut pek çok dünya devletinden daha etkili, zengin, yaptırım ağırlıklı ve güçlüdür. Dolayısıyla anonim şirketlerin idaresi sahiplerinin de elinde değil, bahusus yeryüzü keneleri, sülük, vampir ve domuzlarının güdümündedir. Gayrisi hakkında yorum sizin!.. Ama medeni siyaset, adalet ve demokrasinin gereği olarak: Devletler bünyesinde, devletin/milletin, hükümetin, HALKIN emrinde, millete tabiî ve vatandaşların huzur, mutluluk ve zenginliği için çalışmak koşuluyla muhtelif şirketler kurulabilir. Ama asla bir devlet şirket gibi düşünülemez ve şirket gibi yönetilemez!..  
MUHALEFET ROLÜNDE
İŞBİRLİKÇİ ŞEBEKELER!..
            Mustafa Nevruz SINACI
            Şimdi düşünüyorum da, eğer 1946-1950 CHP’sinin karşısında tarihi-kadim Demokrat Parti olmasaydı, bu gün Türkiye Cumhuriyetinin hali, her halde Somali’den farksız, Mısır’dan beter, belki de (CHP’nin devrimciliği, müzmin solculuğu ve SSCB hayranlığı nedeniyle vaki) Rus özentisinden dolayı, Afganistan’dan beter olurdu! Nedeni şu: Çok küçük istisnalar hariç olmak üzere bu gün Türkiye, tam da CHP’nin 1940’larda, 50’lerde durduğu yere dönmüştür.
Türk inkılâbı ile ülkemizde kurulan “medeni siyaset”in (Cumhuriyet) ruhunda, özünde var olan “terakki (gelişme/yükselme, muasır medeniyet seviyesini aşma) sisteminin” tam tersine işleyen gericilik/irtica ve yobazlık budur işte! Şu hale nazaran Türkiye, mevcut durum, konum ve düzeyi itibarıyla; Varisi ve/veya bakiyesi olduğu Osmanlı Devleti, diğer bakiyeleri olan çakma devletlerin ekseriyeti ve özellikle Türk İnkılâbına nispetle başarısız; İslâm formu esasıyla dikkate alındığında ise çok az gelişmiş ve çok geri kalmış bir haldedir!..      
SEBEP: Şüphesiz Cumhuriyet, adalet, demokrasi ve lâiklikteki samimiyetsizliktir.   
            SİYASETTE SULTA, CUNTA, İRTİCA, DİKTA VE YOBAZLIK
            Türk siyaset tarihinin onuru, şerefli ve soylu yüz akı Demokrat Parti, sinsi ve emrivaki bir kararla katılmak zorunda kaldığı 1946 seçimleri hariç; Bilumum yerel ve genel seçimlerde ‘teşkilât yoklaması’ yapmış.; İstisnasız bütün adaylar bizzat ‘partiye kayıtlı ve herhangi bir aidat borcu olmayan’ üyelerin katılımıyla, tek etkili, yetkili ve yegâne belirleyici Ön Seçim yöntemi ile belirlenmiştir. Ki bu, insana saygı, demokrasi, hak-adalet, eşitlik, hukuk ve ahlâka saygının açık, net, mert ve tek göstergesidir.
            Parti İçi Demokrasi’nin teminatı, çimentosu ön seçimdir.
            Resmi, yasal ve Hâkim teminatlı “Ön seçim” yapılmayan partide demokrasi;
            İnsan hakları, adalet, eşitlik ilkesi, hukuk da yoktur!.
            Ön seçim millet için bir hak, parti üyeleri için zorunluluk, parti yönetimi içinse ahlâki, hukuki ve insani bir görevdir. Ön seçim yapmamak, açık hali ve tabiriyle “Kitle Partisi” değil, şahıs teşekkülü, siyasi şirket veya harici iştiraklerle güdümlenen organizasyonlar anlamı taşır.
            Her ne kadar mevcut yasal düzen ve cari mevzuat itibarıyla kerhen “mubah” olsa dahi,  esasta aday yoklaması, merkez yoklaması, temayül yoklaması gibi ad’larla yapılan sözde aday tespit, aslında atama ve re’sen tayin usulleri ahlâki, insani, olağan, kabul edilebilir ve normal değildir. Bu uygulamalar halktan kopukluğun, millete rağmen siyaset yapmanın, güdümlü bir siyasi organizasyon olmanın ya da vesayet, tasallut, sulta, cunta ve dikta gibi insanlık dışı kara ve karanlık mihraklara dâhil bulunmanın işaretidir. Sebebi de: Halka güvenmemek, insanlara inanmamak ve bilhassa milletle devlet aleyhine bazı işler çeviriyor olmaktır. Aksi takdirde ön seçim yapmak açıklığın, şeffaflığın, saydamlığın, namuslu-dürüst, demokrat olmanın yegâne göstergesidir. Ayrıca demokrasi, adalet ahlâkı, eşitlik ilkesi ve evrensel hukukun gereğidir.
            Öyleyse ÖN SEÇİM yapmayan partiye oy vermek ne kadar doğrudur?
            Millete güveni ve saygısı olmayana, millet ne kadar inanıp güvenmelidir? 
            Çünkü “Ön Seçim” yoksa mutlaka “organize işler”, karanlık dehlizler ve kapalı kapılar ardında menfur, çirkin ve ahlâk dışı pazarlıklar vardır.   
Ancak, 2820 Sayılı siyasi partiler kanunu ile kanun gereği 07 Haziran 2015 Seçimleri için Yüksek Seçim Kurulu tarafından hazırlanıp yürürlüğe konulan Seçim Takvimi’ne göre.; 29 Mart 2015 Pazar günü yapılacak “yargı gözetimi ve hâkim teminatlı ön seçimler” için, seçime girme hakkı bulunan kaç parti resmen başvurdu dersiniz?
YASAL ÖN SEÇİM İÇİN BAŞVURAN TEK PARTİ CHP!..
İster inanın ister inanmayın, ben 20 Mart 2015 Cuma günü önce İnternet ortamında uzun bir araştırma yaptım. Bulduklarıma inanamadım. Sonra saat: 18.00’de Yüksek Seçim Kurulu’ndan teyit aldım. Buna göre: 298 sayılı Kanun'un 19., 2820 sayılı Kanun'un 41/(a) ve Yüksek Seçim Kurulunun 2 Şubat 2015 tarihli ve 112 sayılı kararı ile kabul edilen "Siyasi Partilerin Önseçim veya Aday Yoklaması Yöntemleriyle Aday Tespitine İlişkin Usul ve Esaslar Gösterir 125 sayılı Genelge"nin 6. maddesinin (b) bendi uyarınca, 29 Mart 2015 Pazar günü yapılacak resmi, yasal, açık, dürüst ve demokratik “ön seçimde” sadece CHP, (maalesef o’da örgütlü İllerin tamamında değil, sadece % 85’inde) ÖN Seçim yapacak.
Bunda; CHP içinde çok akılcı, onurlu, sorumlu ve güçlü bir “demokrasi, insan hakları, adalet ve hukuk mücadelesi” veren; “Parti İçi Demokrasi, Ülke İçin İktidar Topluluğu ve Bileşenleri”nin çok etkili, olumlu ve sorumlulukla icra edilen önelmiş derecede rolü olduğunu sanıyorum. Bu vesileyle mezkür grubu içtenlikle tebrik ediyor, kutluyor ve bütün partilerde böyle inançlı ve bilinçli grupların oluşmasını diliyorum. (*)
BU, MİLLETE YAPILAN BÜYÜK BİR HAKSIZLIKTIR
Bilindiği üzere, seçime katılma hakkı bulunan 31 parti var. Bunlardan kaçının aday gösterip seçime katılacağı şimdi belli değil. Ama şu an belli olan tek şey: CHP hariç olmak üzere.; Seçime fiilen girecek diğer partilerin tamamının millet iradesine saygısız, başta demokrasinin nezih ilkeleri olmak üzere: Adalet, hukuk ve eşitliğe aykırı biçimde keyfi aday belirleme veya kendi menfur emel ya da muhtemel çıkarları doğrultusunda memur, uşak, kul, köle veya maraba atamadır… 
ÜSTELİK DEMOKRASİ AYIBI VE HUKUKUN UTANCI   
Şu hale ve manzaraya rağmen siyasi partiler asla ve kellâ “Demokrasinin vazgeçilmez unsuru” olamazlar. Ön seçim yapanları tenzih ederek söylüyorum; Olsa olsa, Türkiye’de hak, adalet, eşitlik, demokrasi, insan hakları ve hukukun utancı olurlar. Memleketin hali de bunu açıkça gösteriyor zaten. Usulen muhalefet rolü oynamaya ve yalancıktan muhalefetmiş gibi davranmaya çalışan halk düşmanı, Lânetli kesime bir diyeceğim yok. Fakat, adında “adalet” yazılı sözde “iktidar” partisine de yazıklar olsun!.. 
(*) BASIN AÇIKLAMASI 
(Sayın Cengiz Önal Tarakçıoğlu’na teşekkürlerimle)
Parti İçi Demokrasi, Ülke İçin İktidar Topluluğu ve Bileşenleri olarak, yaklaşan Genel Seçimler’de aday belirleme süreci için Ön Seçim yöntemini siyasal ve ahlaksal bir zorunluluk olarak görüyor ve savunuyoruz.
Başlangıçta yadırganan ve ön yargılarla karşılanan bu ilkemiz, üye tabanının ve örgütlerimizin geniş desteği ile Genel Merkezimiz’ce de kısmen benimsenerek uygulamaya konmuştur. Hatta başlangıçta karşı çıkanlar bile bu yöntemin partimizi diğer partilerden ayıran en önemli fark, demokratik bir standart olarak savunmaya ve övmeye başlamışlardır.
Ancak, bu önemli bir adım olmakla beraber yeterli değildir. Partimiz’de yıllarca ve defalarca Milletvekili olanlar, Parti olanakları ile siyaset yapabilen ve kendini rahatça tanıtabilen Parti Meclisi (PM) üyeleri, Partinin en üst kademesini oluşturan MYK üyeleri, Genel Başkan Yardımcıları’nın çoğu ve Genel Sekreter bile ön seçimden çekinerek merkez yoklaması ile yani kendi oyları ile kendilerini ön sıralara yazdırma kolaylığına ve ayıbına kaptırmışlardır…
Bu ayıplı durumdan kendini koruyup ön seçime katılan Genel Başkanımız, MYK ve PM’nin bazı üyelerini kutluyor bu sebeple tüm MYK ve PM üyeleri ve Milletvekillerimize örnek olmasını diliyoruz. Henüz vakit varken onları da aynı siyasal ahlak ilkesine uymaya ve bu büyük ayıptan kurtulmaya çağırıyoruz.
Ülke içinde AKP’nin hak ihlallerine ve gasplarına karşı çıkan Partimiz, kendi içinde bu kadar büyük hak ihlallerine ve siyasal gaspa izin vermemelidir.
Kontenjan hakkı parti içine dönük kullanılmamalıdır. Bilgi birikimi ve deneyimi ile Partimiz’e katkı koyacak, konusunun uzmanı kişiler ile yapılacak seçim ittifakları için kullanılmalıdır. Saygılarımızla...
            CUMHURİYET HALK PARTİSİ
PARTİ İÇİ DEMOKRASİ,
ÜLKE İÇİN İKTİDAR GRUBU
            ANKARA, 20 MART 2015
            ***
            ÖNERİ, YORUM, ELEŞTİRİ VE KATKILAR:
Sayın Sibel Hanım, Mustafa Nevruz Sınacı Bey bir politikacıdır. Elbetteki söylediklerinde doğruluğu olan ifadeleri de vardır. Lakin Tayyip Beyin bu ifadeyi kullanırken gerçekte niçin kullandığını, yani devletin içinde bulunduğu bürokrasiyi azaltarak işlevselliğini artırmayı anlatını ve kastettiğini evlatlarını tanıdığı gibi bildiği halde eski alışkanlığından olsa gerek seçim sathı mahalline girmiş ülkemizde yeni politik manevra denemeleri olduğunu siz de adınızı bildiğiniz gibi düşünebilirsiniz. Bu kadar açık bir beyanı dahi, tekeden süt çıkarma gayreti ile servise verip politik havayı haşlama gayretini ne millet ne de reel sektör yemiyor artık, haberiniz olsun. Biz mahallelerde ve sokaklarda milletin söylemlerine şahit oluyoruz. Bunu paylaşmak isterim. Siz de hevesle bu yazıyı yaydınız ama, milletin son yıllarda ne dediğini veya ne demek istediğini anlamaya gayret etsinler. Gün geçtikçe yaş da ilerliyor. Germek yerine, yol gösterici olmak daha kıymetlidir. İddia ediliyorsa, hikmetli olmak da bunu gerekli kılar. Siz nerde yaşıyorsunuz, bilemiyorum ama Sayın Sınacı bunu bilir.
Selam, hidayete tabi olanların üzerine olsun. Ali YÜCEL, İBB
*
Ali  bey,
Politikacı Tayyip Erdoğan veya Kemal Kılıçdaroğlu veya Devlet Bahçeli ve çevrelerindekilere denir. Mustafa (Nevruz Sınacı) bey ise siyaset bilimcidir.
Aradaki fark çok büyük ve açıktır. Ama tam olarak anlamayabilirsiniz. Tıpkı benim sizin son yazınız olan “Selam, hidayete tabi olanların üzerine olsun.” lâfını anlamadığım gibi...
Arapça, Farsça karışmış. Osmanlı vari, tekerlemeleri bırakıp Türkçe yazarsanız, sizi daha iyi anlayabilirim. Milletimizin ne arzu ettiği ise.. Ilk hilesiz seçimde …muhtemeldir haziranda ortaya açıkça çıkacak ..
Hoşça kalın, SIBEL ERTUNÇ, TURKISHFORUM 

21 Ağustos 2014 Perşembe

TARİHİN KAYDETTİĞİ "EN BÜYÜK VATANA, MİLLETE VE DEVLETE İHANET" BU CÜRÜM OLACAKTIR!.....

Gündemi sarsacak iddia!..
Türkiye’nin Musul Konsolosluğu’ndaki 49 personeli rehin alan IŞİD'in, fidye olarak Süleyman Şah Türbesi’ni istediği, hükümetin de bunu kabul ettiği ileri sürüldü.
Irak Şam İslam Devleti IŞİD'in, Musul Konsolosluğu'nda rehin aldığı 49 personeli serbest bırakma karşılığında, Türkiye'nin yurtdışındaki tek toprağı olan 928 yıllık Süleyman Şah Türbesi'ni istediği ve hükümetin de kabul ettiği öne sürüldü.
Taraf'tan Hüseyin Özay'ın haberinde yer alan iddiaya göre, Kuzey Irak ve Suriye'de gerçekleştirdiği kanlı eylemlerle tüm dünyanın tepkisini çeken IŞİD, Ankara'yı köşeye sıkıştırdı. Yaklaşık iki buçuk ay önce Türkiye'nin Musul Konsolosluğu'ndaki 49 personeli rehin alan IŞİD, bunların serbest bırakılması karşılığında 928 yıllık Süleyman Şah Türbesi'ndeki Türk askerlerinin çekilmesini istedi. IŞİD militanları ile çatışmak istemeyen Ankara ise çekilme teklifini değerlendirmeye aldı. Ancak çekilme konusunun kamuoyuna nasıl açıklanacağı konusunda formül aranıyor. Başbakan Erdoğan, Mart ayında yaptığı açıklamada, IŞİD'in Süleyman Şah Türbesi'ne saldırması halinde ''gereğinin yapılacağını'' ifade etmişti.
Taraf'ta yer alan habere göre Ankara'daki İŞİD pazarlığının perde arkası şöyle:
IŞİD'in yeni talebiyle 49 elçilik personelinin rehin alınmasıyla ilgili kriz farklı bir boyut kazandı. Daha önce, rehineler karşılığında Türkiye'den para, silah talebinde bulunan IŞİD, bu kez gözünü, Türkiye'nin kendi sınırları dışındaki tek toprağı olan, Suriye'deki Süleyman Şah Türbesi'ne dikti.
Üç hafta süre verildi
Taraf'ın hükümet kaynaklarından edindiği bilgiye göre, Suriye'de hakimiyet sahasını genişleten IŞİD, 49 rehinenin serbest bırakılması karşılığında Suriye'nin Halep kentine bağlı Karakozak Köyü sınırları içinde yer alan Süleyman Şah Türbesi'nin üç hafta içinde boşaltılmasını istedi. IŞİD, boşaltılmaması halinde türbeye saldırıda bulunabileceklerini de belirtti.
Genelkurmay'a talimat
IŞİD ile bir çatışmak istemeyen AKP Hükümeti, Süleyman Şah Türbesi'nin boşaltılmasına yeşil ışık yaktı. Hükümet bu konudaki kararını Genelkurmay Başkanlığı'na iletti. Ancak bu talimat, Genelkurmay'a IŞİD'in talebi olarak aktarılmadı. Hükümet, IŞİD'in Süleyman Şah Türbesi'ne olası saldırı ihtimaline karşılık, türbenin boşaltılması gerektiğini Karargah'a iletti. Genelkurmay da, hükümetten gelen talimat üzerine, çekilme için bir ön hazırlık yaptı. Ancak çekilme işlemi henüz başlamadı. Kamuoyuna da, olası bir çatışmanın önlenmesi için boşaltıldığı yönünde mesaj verilecek.
Osman Gazi'nin dedesi yatıyor
İŞTE BU, O EKİP
Ceberkalesi, Süleyman Şah Türbesi ve Süleyman Şah Saygı Karakolu'nun bulunduğu arazi, Türkiye'nin kendi sınırları dışında sahip olduğu tek toprak parçası. Sözkonusu bölge Halep'te yer alıyor. Türbede, Osmanlı İmparatorluğu'nun kurucusu ve ilk padişahı Osman Gazi'nin dedesi ve Ertuğrul Gazi'nin babası olan Süleyman Şah'ın ve iki askerinin mezarları bulunuyor. 20. Zırhlı Tugayı 3. Hudut Alay Komutanlığı Hudut Taburuna bağlı askerler tarafından korunan türbe, Ankara Antlaşması ve Lozan Antlaşması gereğince Caber Kalesi ve türbe müştemilatı ile beraber Türkiye toprağı olarak kabul edildi. Türkiye bugüne kadar toprağını bayrağını çekerek ve muhafız bulundurarak korudu. 13 Mart 2014'te türbenin bulunduğu bölge IŞİD'in kontrolüne geçti. 20 Mart 2014'te IŞİD, YouTube üzerinden yayımladığı bildiride üç gün içinde boşaltılmadığı taktirde türbeyi yerlebir edecekleri tehdidinde bulundu. TSK bölgeye araç ve bordo bereli asker gönderdi.
Erdoğan, ''Gereği yapılacak'' demişti
çiller'in emanetçisi
Recep Tayyip Erdoğan, 25 Mart 2014'te Süleyman Şah Türbesi'ne yönelik tehdit ile ilgili soruya şöyle cevap vermişti: ''Böyle bir yanlışlık olacak olursa gereği neyse yapılacaktır. Bu topraklar bizim toprağımızdır. Bu topraklarda yapılacak bir saldırı aynen Türkiye'ye yapılmış bir saldırıdır.'' Erdoğan'ın halefi olarak gösterilen Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ise konu hakkında şunları söylemişti: ''Herkes bilir. Suriye rejimi de, alandaki bütün gruplar da bilmelidirler ki; Türkiye topraklarına herhangi bir şekilde söz konusu olabilecek bir yanlış yaklaşım veya müdahale, cevabını, mukabelesini görür ve oradaki Mehmetçiklerimizin güvenliği, bizim için 75 milyon vatandaşımızın güvenliğidir. O bakımdan her türlü tedbir alınmıştır. Şu anda durum orada stabildir, yani bir hareketlilik görülmüyor.''
REF: ©DHA_ GAZETEPORT, www.gazeteport.com.tr, Güncelleme: 21.8.2014 10:23

5 Ağustos 2014 Salı

YURTDIŞI SEÇMENLERİNE ZORLUK, HAKSIZLIK; ZULÜM VE İŞKENCE "SKANDALLI ve FİYASKOLU BİR SEÇİM"

YURT DIŞI SEÇMENLERİNE ZORLUK, HAKSIZLIK; ZULÜM VE İŞKENCE
"SKANDALLI ve FİYASKOLU BİR SEÇİM"
Anasayfa & Özel Röportajlar
YURTDIŞI SEÇMENLERİNE ZORLUK, HAKSIZLIK; ZULÜM VE İŞKENCE
"SKANDALLI ve FİYASKOLU 'Cumhurbaşkanlığı' BİR SEÇİM"
Tarih : 2014.08.04  19:16:14 
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin neden Konsolosluklarda değil de yalnızca 7 merkezde yapıldığını Merkel'e bir mektupla sorarak gerçeği ortaya çıkaran Remzi Uysal, Elbe Express'e konuştu. [Söyleşi: Mehmet Atak / Hamburg-Elbe Express]
Almanya'nın Schleswig- Holstein eyaletindeki Lübeck kentinde yaşayan ve 19 Mayıs Türkiye Gençlik ve Halk Kültür Derneği (TÜRGEM) Lübeck’in uzun yıllardır başkanlığını yapan eğitimci Remzi Uysal'ın, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin her Başkonsolosluk bölgesinde yapılmayıp da, T.C. vatandaşı seçmenlerin yüzlerce kilometrelik uzaklıktaki şehirlere gitmek zorunda bırakılması konusunda Almanya Başbakanı Merkel'e yazdığı mektubu ve aldığı cevabı  Elbe Express'te yayınlamıştık.
2006’da oy hakkı için dava açmıştım
Kendisine yönelttigimiz "Bu seçim üzerinde neden bu kadar duruyorsunuz, yurtdışından oy verme sizin için neden bu kadar önemli?" sorumuza Remzi Uysal şu yanıtı verdi: "TÜRGEM’i kurduğumuz 1989 yılından bu yana -yurtdışından oy verme konusu kuruluş amaçlarımızdan biri idi. Ben bu konuda 27 Aralık 2006 günü ankara 13. İdare Mahkemesinde "Yurtdışından Oy Hakkı" için bireysel dava açtım. Bu olay Türk siyasi tarihinde bir ilk idi. Bu nedenle konu halen de en önemli çalışma alanımızı kapsıyor."
Seçimlere katılımın düşük olması tam bir fiyasko
"Seçimler niçin 13 Başkonsolosluk bölgesinde yapılmıyor ?" sorusuna muhatap olan yetkililerimizin, "Bu bizim elimizde değil, Alman hükümetinin takdiridir. Seçim güvenliği nedeniyle bu karar alınmıştır" şeklindeki cevaplarından sonra, Merkel'in Remzi Uysal'a gönderdiği mektupta "7 merkezde sandık kurulmasını bizden Türkiye Hükümeti istedi" demesi, Türkiye açısından  tam bir skandal olarak nitelendirilirken, ilk tur seçimlere katılımın oldukça düşük seviyede olması ise tek kelimeyle fiyaskoydu.
Yurt dışında yapılan ilk tur Cumhurbaşkanlığı seçimleri dün  sona erdi ama, anlaşılan, bu sıcak Ağustos günlerinde yüzlerce kilometrelik yolu göze alamayan T.C. vatandaşları, "Seçim benim neyime" diyerek, işlerine güçlerine bakmışlar veya gölgelik yerlerde dinlenmeyi tercih etmişlerdi. Çünkü katılım beklenenin de çok altında kalmış bulunuyor. Yurtdışı Türkler´den sorumlu Devlet Bakanı sayın Emrullah İşler, YSK´nun uyguladığı bu randevu sisteminin çok katı olduğunu ve bu randevulu seçim sistemi ile yurtdışından oy kullanan vatandaşlarımızın katılımlarının 231 bin civarında kaldığını bugün (04 Ağustos) sabah haberlerinde açıklamış bulunuyor.
Bu konuyu ileriki günlerde detaylarıyla sizlere aktaracağız.
SKANDALI BİR MEKTUPLA ORTAYA ÇIKARAN REMZİ UYSAL ELBE EXPRESS'E KONUŞTU
Lübeck  „19 Mayıs Derneği“ (TÜRGEM) Başkanı Remzi Uysal, siyasi partilerin, anlı şanlı çatı derneklerinin, işadamları ile meslek temsilcilikleri, dini kurumlar ve gençlik teşkilatlarının aklından geçirmedikleri bir konuyu, medeni cesaretini de kullanarak bir mektupla Başbakan Angela Merkel'e sordu ve beklediği cevabı da 22 gün içinde aldı.
Olayın teferruatını, Uysal'la yaptığımız söyleşiden takip edelim:
- Sayın Uysal, bu mektup girişiminizden dolayı sizi kutluyoruz. Sayın Başbakan Merkel'e bu mektubu ne amaçla yazdınız ?
- Bazı temsilcilerimiz ve yetkililerimizin "7 Seçim Merkezi" konusundaki açıklamalarını inandırıcı bulmadım ve emin olmak istedim.
- Ne gibi açıklamalar?
- 3 Temmuz'da Hamburg Başkonsolosluğu´muzun verdiği iftara katılan Berlin Büyükelçimiz Sayın Hüseyin Avni Karslıoğlu'na "Niçin yalnızca 7 bölgede seçim sandıkları kuruluyor ?" diye sorduğumda, bana "Emniyet tedbirleri yönünden Almanya böyle istiyor" dedi. Kuzey Almanya İslam Toplumu'nun (BIG) iftar yemeğinde ise, benzer soruyu yönelttiğim Berlin Hükümetinin Uyum Bakanı Aydan Özoğuz da "fazla masraf oluyor" şeklinde bir cevap verdi. Aynı zamanda 18 Temmuz günü Hamburg Başkonsolosluğumuzda da Hamburg ve Schleswig-Holstein Eyaleti Türk dernek başkanları ile de yapılan Cumhurbaşkanlğı Seçimi konusunda yapılan bilgilendirme toplantısında da aynı konu gündeme getirildiğinde de aynı yanıtlarla karşılaştık.  Görüldüğü gibi, aynı mahiyetteki soruma karşı 2 değişik cevap almıştım.
- Ne tür bir mektupla yolladınız; normal mektup mu, taahhütlü mü, yoksa daha pahalı olan iadeli taahhütlü mü ?
- Normal mektup şeklinde gönderdim. Zaten Sayın Merkel'den bana gelen de normal mektup olarak gönderilmişti.
Almanya’da "Cevap verme" uygulaması var!
 - Peki cevap alıp alamama konusunda bir tereddüt yaşadınız mı ?
 - Kesinlikle hayır ! Çünkü Almanya'daki bürokrasi sistemini 30 yıldır çok iyi bilenlerden biriyim. Çünkü ben de bu ülkenin bürokrasi alanında tam 30 yıl çalışmış biriyim. Gerçekten de bu konularda çok sağlıklı işleyen "cevap verme" uygulaması var bu ülkede.
- Kaç gün sonra mektubunuz yanıtlandı ?
- Ben mektubumu 6 Temmuz 2014 günü yazıp postaya verdim. Cevabı ise
28 Temmuz'da, yani 22 gün sonra yazılmış. Normalde en geç 15 gün içersinde cevaplanır ama o sıralarda Sayın Merkel'in italya`da tatilde ve seyahhatte olması, işlerinin çok yoğun olması ihtimali sebebiyle bu geçikme yaşanmış olabilir. Kendilerine çok teşekkür ediyorum.

 Mektubu okuyunca allak bullak oldum!
- Mektubu alınca, o anda neler hisettiniz ?
- Çok mutlu oldum. Mektubun içeriği konusunda çok meraktaydım. Hemen en yakın bir kafeteryaya giderek kendime siyah bir kahve ısmarladım ve mektubu açarak, yavaş yavaş okumağa başladım. "7 merkezde sandık kurulmasını Türk hükümeti istedi" cümlesini okuyunca, bir anda kafam allak bullak oldu. Türk makamlarının gözlerimizin içine baka baka yaptıkları yanlış açıklamalar kulaklarımda çınladı ve sanki beynime kan sıçradı. Bir süre öylece kaldım.
- Kafanızı toparladıktan sonraki düşüncelerinizi de yansıtır mısınız ?
- Hem sayın Başbakanın talimatı tarafından mektubuma cevap verildiği, hem de Alman yetkililerin vatandaşın sorunlarına ilgi gösterip olumlu şekilde yaklaşımları, kısacası onları vatandaş yerine koymalarından dolayı çok çok sevindim.
Ama aynı anda da, her kademedeki Türkiye temsilcilikleri ve bazı politikacıların kandırmaca sözleri ve bahana yaratmalarından dolayı müteessir oldum. AKP hükümetinin yurtdışındaki vatandaşına kumpas kurmuş olmasından dolayı üzüldüm.
CHP bu seçimde pasif kaldı!
- Sizce niçin böyle bir yola başvuruldu ?
- AKP adayına oy vermeyecek seçmenlerin 7 bölgede sandık kurulması sebebiyle oy kullanmaya gitmekten caydırılması gibi bir mantık akla geliyor. Bu kararın alınmasında da AKP'ye göbek bağıyla bağlı kuruluşların ve de ihtimal yapmış olduklarını düşündügüm bir kamuoyu araştırmasının da etkili  olduğu düşünülebilir.
 - Sayın Uysal, sizin mektubunuz olmasa belki de açığa çıkmayacak bu "7 bölge isteği" konusunda Türkiye'deki muhalefet partilerinin ve onların yurt dışı bağlantılarının hiç sesleri çıkmadı gibi.. Özellikle de Almanya'daki CHP Birlikleri de belirgin bir araştırma yapıp, tavır koymadı. 2015 Şubat'ında da Genel Seçimler var. Ne diyorsunuz ?
 - Evet, "7 Sandık Merkezi" konusunda muhalafet partilerimiz ve Almanya'daki yandaş Sivil Toplum Kuruluşları maalesef pasif kaldılar. Kendi içinde bile asgari müştereklerde birleşemeyen çok horozlu ve sabahı erken yapan bir kümes hüviyetindeki CHP, yurt dışındaki bu ilk seçimimizde ne yazık ki pasif kaldı. Önümüzdeki seçimler için yeni bir yapılanma şart olmuştur.

20 Haziran 2014 Cuma

Mehmet Bozdemir, ‘Yeni Bir Siyasi Oluşum Şart Oldu’…

Mehmet BOZDEMİR
Mehmet Bozdemir: ‘Yeni Bir Siyasi Oluşum Şart Oldu’…
Demokraside Birlik Vakfı ve İnsani Değerler Derneği Genel Başkanı Mehmet Bozdemir, 30 Mart 2014 yerel seçimlerinden sonra, ülkemizde yeni bir siyasi partiye ihtiyaçın açıkça ortaya çıktığını açıkladı.
Mehmet Bozdemir, AK Parti’nin 17 Aralık yolsuzluk operasyonunu örtmeye ve karartmaya çalışmasıyla şaibeli hale geldiğini, toplumda ayrışmalar ve kutuplaşmalar meydana getirdiğini ve Başbakanın kin ve nefret söylemlerinin, yargıyı itibarsızlaştırmaya çalışması karşısında, muhalefetin de yetersiz kalması ve güven vermemesinin, halkın da yeni bir siyasi parti arayışına yönelttiğini söyledi.
Mehmet BOZDEMİR
Mehmet Bozdemir(UHA) uhahbaerajansi.com’a gündeme ilişkin sorularını değerlendiren Demokraside Birlik Vakfı ve İnsani Değerler Derneği Genel Başkanı Mehmet Bozdemir, “Bugünkü siyasi yapı ülkemizin sorunlarını çözemediği gibi, toplumsal uzlaşmayı ve barışı sağlayamamış ve demokrasimizi geriye götürmüştür. Sadece gerginlikler yaratan, kendisi gibi düşünmeyenleri hain ilan eden ve ötekileştiren bu mevcut siyasi yapı, iktidarı ve muhalefeti ile çağın çok gerisinde kalmıştır”dedi.
Yeni olduğu iddiasıyla iktidara gelen AK Parti’nin, demokrasi konusunda diğer partilerin de gerisinde kaldığını belirten Başkan Mehmet Bozdemir, Ak Parti hükümetinin, yargıya müdahalesi, hukuk tanımazlığı, kin, nefret, cadı avı söylemleri ve eylemleri ile zihniyet olarak ortaçağ karanlıklarına doğru yelken açtığını ifade etti.
Mehmet BOZDEMİR
HALK'A VERİLEN SÖZLER TUTULMAMIŞTIR
Demokraside Birlik Vakfı ve İnsani Değerler Derneği Genel Başkanı Bozdemir, “Bu siyasi yapı, geçen seçimlerde halka söz verdiği halde demokratik ve sivil yeni bir anayasa hazırlayamamış, ülkemizi yıllardır darbecilerin hazırladığı anayasa ve hukuk sistemi ile yönetmeye devam etmiştir. Medyaya müdahalesi, twitter ve youtube’u yasaklaması, hatta son zamanlarda çıkardığı, Milli Eğitim, dershaneler, HSYK, MİT ve diğer yasalarla kazanılmış birçok haklarımızı, özgürlüklerimizi ve demokrasimizi geriye doğru götürmüştür” şeklinde konuştu.
Türkiye’nin ilk defa medyası özgür olmayan ülkeler ligine düşürüldüğünü anlatan Mehmet Bozdemir, siyaset ve iktidar için birçok gönüllerin acımasızca yıkıldığını, toplumdaki kardeşlik ve dostluk duyguların zedelendiğini, hatta ailelerin içine dahi ayrılık tohumlarının ekildiğini, kamplaşmaların ve kutuplaşmaların da had safhaya ulaştığını bildirdi.
Mehmet Bozdemir, “Başta Suriye olmak üzere, Mısır, Irak, İran politikalarındaki yanlışlıklar ülkemizin dışarıdaki itibarını önemli ölçüde zedelemiştir. Her gün bir AB yetkilisi Türkiye’nin demokrasiden, özgürlüklerden ve AB normlarından uzaklaştığını ifade etmektedir. Yanlış dış politikalar Türkiye’yi dünyada yalnızlaştırmıştır” ifadesini kullandı.
Mehmet BOZDEMİR
BU SİYASİ YAPI TÜRKİYE'Yİ TAŞIYAMAMIŞTIR
Bu siyasi yapının Türkiye’yi taşıyamadığı gibi, Türkiye’nin de bu siyasi yapıyı artık taşıyamaz hale geldiğini söyleyen Demokraside Birlik Vakfı ve İnsani Değerler Derneği Genel Başkanı Mehmet Bozdemir,. “Halkımızı demokrasi ve kutsallarımızla aldatan ve tamamen iflas eden bu siyasi yapıdan ülkemiz bir an önce kurtulmalıdır. Bu siyaset anlayışının ve zihniyetinin ülkemizde daha fazla tahribat meydana getirmeden iktidardan ve siyasi hayatımızdan uzaklaştırılması şart olmuştur. Bu da ancak ve ancak yepyeni bir siyasi oluşumla mümkün olacaktır. Bunu sadece yeni bir siyasi parti kurmak şeklinde düşünmek ve tasarlamak yanlış olur”diye kaydetti..
Mehmet BOZDEMİR
Mehmet Bozdemir, bu yeni siyasi oluşumun, bir siyaset seferberliği anlayışıyla bizzat halk tarafından yapılması gerektiğini ve “Siyaset; çıkar, rant, menfaat, makam ve şöhret için yapılan bir meslek olmaktan kurtarılmalıdır. Daha doğrusu siyaset bir meslek olmaktan kurtarılmalıdır. Çünkü siyaset meslek değildir. Siyaset, her meslekten başarılı olmuş ve iyi yetişmiş insanların, ülkenin ve insanlığın sorunlarına çözüm üretme sanatıdır” ifadesini kullandı.
ÇIKAR'A DAYALI SİYASET, İNSANI CANAVARLAŞTIRIR
Siyasetin çıkar için yapılmasının insanı canavarlaştırdığını, siyasetin sadece ülkemiz ve insanlığa hizmet için yapılması gerektiğine dikkat çeken Mehmet Bozdemir, ancak böyle bir zihniyet devrimi ile meydana gelecek yeni bir siyasi oluşumun, siyaseti yeniden yapılandırarak ülkenin demokratikleşmesi ve normalleşmesini sağlayabileceğini, bu yeni siyasi oluşumun nasıl olacağı, kimler tarafından yapılacağı, zor gibi görünse de bu kutsal ve büyük projeyi, basiret ve feraset sahibi büyük Yüce Millet’in başaracağına yürekten inandığını kaydetti. "Haber: Mehmet Bozdemir, İnsani Değerler Derneği & Demokraside Birlik Vakfı // Ref: (UHA) uhahbaerajansi.com"

11 Haziran 2014 Çarşamba

Duyarlı, onurlu, sorumlu ve soylu bir ses: "Bıçak kemiğe dayandı… Sabır taşımız çatlamak üzere… Ali YAVUZ; Kayseri Şube Başkanı"

TÜRKİYE
HARP MALÜLÜ GAZİLER
ŞEHİT DUL VE YETİMLERİ DERNEĞİ
 KAYSERİ ŞUBE BAŞKANLIĞI
Tacettin Veli Mahallesi Lalezade Caddesi. No: 3 (Kiçikapı Meydanı) 
Melikgazi / KAYSERİ

Değerli Basın Mensupları                       
"Yaralanmış tertemiz alnından uzanmış yatıyor; Bir hilal uğruna ya Rab, ne güneşler batıyor" dizelerinde belirttiği gibi, bir hilal uğruna nice güneşler battı. Anaların kınalı kuzuları gençliğinin baharında vatan ve bayrak için hayatlarını seve seve feda ettiler. Cengâver delikanlılar vücutlarından parça verdiler, Gazi oldular... Uğruna Şehitler verdiğimiz, Gazi olduğumuz ay yıldızlı al bayrağımızın gönderden indirilmesi bardağı taşırdı artık...
Bıçak kemiğe dayandı…  
Sabır taşımız çatlamak üzere…
            Şehit kanı ile boyanmış, ay yıldızlı al bayrağımızın gölgesinde nefes alan ve huzurla yaşayan, ancak olmayan bir etnik ayrımcılığı sanki varmış gibi lanse ederek, ayrılıkçı düşünce ile bölücülük yapan nankör vatan hainlerine, zamanında taviz verilmesin, istenilen tavizlerin ardı arkası kesilmez, ülke bölünmenin eşiğine gelir, yılanın başını küçükken ezeceksiniz dediğimizde, bizi eleştirenler; " Şehit gelmiyor, analar ağlamıyor" diyorlardı...
            Bu anlayışla verilen tavizlerin de ardı arkası kesilmedi. Bitmek üzere olan bir çapulcu sürüsünden, yeni katılımlarla güçlenmiş, dünya kamuoyuna kendini tanıtmış, Devlet tarafından da tanınmış bir örgüt meydana geldi.
            Bölücü örgütün cüreti öyle bir noktaya geldi ki, ülke ve milletimizin varlığı ve bağımsızlığımızı temsil eden Türk Bayrağına bile el uzatır oldular.
            Hem de bir askeri birliğin tel örgü sınırlarını geçerek, gündüz gözü ile Türk Bayrağını gönderden indirebilme cüreti bu…
            Taviz vere vere hangi noktaya geldiğimizi görebiliyor musunuz? 
            Şehit kanı üzerine, gökteki ay ve yıldızın yansıması ile şekillenen ay yıldızlı bayrağımızı, bize emanet eden ecdadımızın huzur-u mahşerde yüzlerine nasıl bakacağız? 
            Güzel şeyler olacak diye imralı canisi ile müzakereye oturarak şehit gelmiyor diyerek, terör dağ yerine şehirlerimizde insanlarımızı tehdit etmeye başlamış huzursuzluk diz boyu olmuştur. Sokak gösterileri ile can taşıyan araçlarımız yakılıyor, ulaşımımızı sağladığımız yollara barikatlar kuruluyor. Türk milletini tahrike derek sokaklara çekmeye çalışarak ülkemizi iç karışıklığa sürüklemeye çalışmaktadırlar.
            Bu nankör Vatan hainlerine gereken cevap ne zaman verilecek veya ne bekleniyor? 
            Güneydoğuda yaşayan halkın da, artık bu bebek katili örgüte gerekli cevabı vermesi gerekiyor.  Tıpkı 15 yaşındaki çocuğu kandırılarak dağa kaçırılan annelerin feryadında olduğu gibi, gerçekleri fark eden herkesin bu örgüte karşı durması, bu ülkede Türk, Kürt, Laz, Çerkez vs. herkesin birlik ve beraberlik içerisinde yapabileceğini dünyaya haykırarak bu oyunu bozması gerekiyor. 
            Tavizci anlayışın iflas ettiğini açılım sürecini yönetenlerin de artık görmesi gerekiyor. Analar ağlamıyor söylemi ile süreç daha fazla işin içinden çıkılmaz bir hal almadan, Devlet büyüklerimizin derhal B planını uygulamaya koymalarını, bayrağa uzanan ellerin kırılmasını ve Mehmetçiğin kandile Türk Bayrağını dikmesini ümit ediyoruz. Kayseri, 09.06.2014
                                                                                                          Ali YAVUZ
Dernek başkanı

19 Mayıs 2014 Pazartesi

TC'NİN CUMHURBAŞKANI SEÇİMİ

Milliyet yazarı Güneri Civaoğlu Çatı'nın Cumhurbaşkanı adayını Hasan Korkmazcan olarak açıkladı.


X FILES16 Mayıs 2014 Cuma - 19:42
YAZI BOYUTU: A A A

12 Mart Asker Muhtırası TRT 13.00 haberlerinde okunmuş. "Yüzde 50’nin üzerinde oyla iktidara gelen AP iktidarı bu muhtırayla noktalanıyor.Başbakan Süleyman Demirel ve arkadaşları görevlerini kurulacak asker yönetimindeki yeni hükümete bırakacak." Milliyet Gaztesinin duayen yazarı Güneri Civaoğlu ,Cumhurbaşkanı adayı olarak AKP dışında ki tüm partilerin ortak adayının HASAN KORKMAZCAN olabileceğini açıkladı.

Muhtemel Çatı adayı 
Hasan Korkmazcan
12 Mart Asker Muhtı-rası TRT 13.00 haberlerinde okunmuş.
Yüzde 50’nin üzerinde oyla iktidara gelen AP iktidarı bu muhtırayla noktalanıyor. Başbakan Süleyman Demirel ve arkadaşları görevlerini kurulacak asker yönetimindeki yeni hükümete bırakacak. 
Nihat Erim hükümetine...
O gün Millet Meclisi’nde muhtıra tam okunacak ki...
Sessizlik içinde bir ses yankılanıyor:
“Meclis kürsüsünde o muhtıra okunamaz...”
Mırıltılar...
450 milletvekili içinde tek itiraz...
Tek tepki...
Tek protesto.
Ses Hasan Korkmazcan’ın.
AP’den kopanların kurduğu Demokratik Parti Denizli milletvekilidir.
Mırıltılar uğultusunda bir kez daha tepkisini tekrarlar.
Fakat...
Zamanın ruhunda “emir, demiri keser...”
Demokrasiyi de.
Muhtıra kürsüden okunur.
Hasan Korkmazcan siyaset tarihimize bu dik duruşuyla şerefli bir sayfadır.
YA DİĞER MİLLETVEKİLLERİ?
Hep merak etmişimdir.
“Salonda bulunan 450 milletvekili birden ayaklansaydı.
O muhtıra Millet Meclisi kürsüsünden okunamaz.
Salonu terk ediyoruz.
Muhtıranın hükmü yoktur diye olayı protesto etselerdi.
Ne olurdu?”
..............................
12 Eylül darbesinden sonra 7’nci Cumhurbaşkanı Kenan Evren’e sormuştum:
“Sizin yönetime el koyduğunuz gün dönemin Başbakanı Süleyman Demirel sizi ve bildiride imzası olan diğer komutanları emekliye ayıran bir kararnameyi imzalayarak, bakanlara da imzalatarak Cumhurbaşkanı vekili İhsan Sabri Çağlayangil’e gönderseydi...
AP Senatörü olan Çağlayangil çok büyük olasılıkla kararnameyi tereddütsüz imzalardı.
Hukuken emekliye ayrılmış olurdunuz.
Böyle bir durumda ne yapardınız?”
Hiç düşünmeden cevabını vermişti.
“Ok yaydan çıkmıştı artık.
Geriye dönüş yapmazdık.”
2014 ÇANKAYA 
ÇATI ADAYI
Siyaseti iyi bilen, güvendiğim dostlarla konuştum.
MHP’nin önerdiği ve CHP’nin de “varız” dediği ortak/çatı “Cumhurbaşkanı” adayı olarak Hasan Korkmazcan’ın adını telaffuz ettiler.
Hem CHP’nin, hem MHP’nin “çatıda ve tabanda” örtüşebilecekleri isimlerden biri.
Siyasette ağırlığı olan, demokrasiye cesaretle sahip çıkmış, hukuk kökenli, Meclis başkan vekilliği yapmış Hasan Korkmazcan adını bir kenara yazın.
Yıllar içinde ismi unutulmuş olabilir. Ama...
İki partinin arkasında olursa şu iletişim çağında kısa sürede güncellenir.
Belki...
“Yaş” durumu irdelenebilirse de Cumhurbaşkanlığı için 73 yaş sorun değil.
Demirel Cumhurbaşkanı seçildiğinde kaç yaşındaydı?
İnönü son Başbakanlığı yıllarında daha genç miydi?
Bülent Ecevit de öyle.
De Gaulle, siyaseten çökmüş, kaos içindeki Fransa için emekliliğini yaşadığı köyünden göreve çağırılmıştı.
O sırada 74 yaşındaydı.
5’inci Cumhuriyet Anayasası’nı bilim adamlarıyla birlikte yazmış, Fransa’da “seçimde istikrar, temsilde adalet” ilkesine uygun çift turlu seçimlerle yarı başkanlık sistemini hayata geçirmişti.
Kendisi de yıllarca başkanlık yapmıştı.
Bugün hâlâ Fransa onun dizaynıyla yönetilmekte.
.............................
Soma’daki kömür madeni faciası büyük üzüntüdür. Emek şehitlerimize rahmet, yakınlarına başsağlığı hastaneye kaldırılmış olan yaralı işçilerimize şifa ve şu satırlar yazılırken hâlâ madende mahsur durumdaki kardeşlerimiz için de en kısa zamanda sağ salim kurtuluş diliyorum...(PHA)

18 Mayıs 2014 Pazar

DAHİLİ VE HARİCİ BEDHAHLAR MARAŞ İÇİN ATAKTA!... DOMUZLAR KKTC VE KIBRIS TÜRK'LERİNİ İMHA ETMEK İSTİYOR. ABD'Lİ JOE BİDEN KKTC'NE SOKULMAMALI...

Eroğlu: Biden Rumlar Lehine Çalışacak

Maraş 1974 Barış Harekâtında Türk Silâhlı Kuvvetleri tarafından fethedimiş; Ezelden beri Türk olan kurtarılmış bir TÜRK TOPRAĞI'dır. Kim ki, Türk toğrağını, yani bir vatan parçasını düşmana vermek isterse; O bir sergerde, dönme, devşirme veya Yunan tohumu PALİKARYA'dır biline...
ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’in haftaya çarşamba günü başlayacak tarihi Kıbrıs ziyareti öncesinde adada yoğun bir Maraş pazarlığı yaşanıyor.
Biden’in ziyaretiyle ilgili ABD Büyükelçisi John Koenig’in yürüttüğü hazırlıklarda, 1974 yılından bu yana kapalı Maraş kentinin BM teknik ekibinin incelemesine açılması ve Rumlarla Türklerin doğu Akdeniz’deki doğalgaz kaynaklarını değerlendirecek ortak şirket kurması görüşülüyor. Kıbrıs’taki diplomatik kaynaklardan alınan bilgilere göre, 1962’de dönemin ABD Başkan Yardımcısı Lyndon Johnson’dan 52 yıl sonra aynı seviyede gerçekleşecek ilk ziyarete, büyük önem veriliyor. ABD’nin Güney Kıbrıs’taki Büyükelçisi Koenig, Türk ve Rum tarafları arasında mekik dokuyarak, Biden’in ziyaretinde ilan edilecek konularda hazırlık yapıyor.
ABD’nin Güney Kıbrıs’taki Büyükelçisi Koenig, Türk ve Rum tarafları arasında mekik dokuyarak, Biden’in ziyaretinde ilan edilecek konularda hazırlık yapıyor.
BM MÜHENDİSLERİ İNCELEYECEK
Biden, ziyareti sırasında Kıbrıs sorunuyla ilgili önemli kararlar ilan etmek istiyor. Görüşülen konular şöyle:
1974’ten bu yana kapalı tutulan Maraş kenti, Türk yetkililerin eşliğinde BM teknik ekibinin incelemesine açılacak. Lüks otellerin bulunduğu Maraş kenti, barış harekâtında Türk denetimine geçmiş ve kapalı bölge ilan edilmişti.
Türk ve Rumlar, Doğu Akdeniz’deki doğalgaz kaynaklarının değerlendirilmesi için ortak şirket kurulması konusunda çalışmalar başlatacak.
Olası bir çözümde Ercan havalimanı da dahil KKTC limanlarının uluslararası trafiğe hazırlanması için teknik çalışmalar başlayacak.
İki taraf arasındaki 3 mayın tarlası temizlenecek. Rum tarafı Maraş konusunda ısrar ederken, Türk tarafı ABD aracılığıyla taleplerini Rumlara iletti.
KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu: “Emin olun Türklerin lehine değil, Rumların lehine ifadelerde bulunacak”
Eroğlu: Rumlar lehine çalışacak
KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, önceki gün bir kabulünde Biden’in ziyaretiyle ilgili ilginç bir yorum yaparak, “Emin olun Türklerin lehine değil, Rumların lehine ifadelerde bulunacaktır” dedi. Eroğlu, kapalı Maraş kentini Rumların güven artırıcı olarak iadesini talep ettiğini, ancak Türk tarafının kenti toprak konusunu ilgilendirdiği için bütünlüklü bir çözümün parçası olarak gördüklerini belirtti.